O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.

Kategorize etmek, inceleme açısından kişiye kolaylık sağlar. Ayrıntıları var elbette. Ama 68 ve 78 kuşağının bir kısmı vefat etmiş, bir kısmı hapislerde yatmış, bir kısmı da sürgüne gitmiştir. Şimdi gelin bu kategorilere biraz yakından bakalım.

Bu iki kuşaktan vefat edenlerin hemen hepsi daha ömrünün baharında toprağa girmiştir. Hepsi de toplumda öne çıkan, yüreği ve kafası bütün kişilerdir. Her ölüm erkendir. Ama genç ölümü çok çok erkendir. Bunların her biri gürbüz ve verimli tohumlardı. Ülkede bugün siyasette, bilimde ve sanatta öne çıkacak kişilerdi. Ama binlerce kişi gitti. Bir de onların yakınlarını düşünmeli. Anasınız, babasınız, yarsınız. Komşusunuz, arkadaşsınız, dostsunuz… Kaldı ki genç ölümü herkesi üzer. Çocuğunuzu, okuyamadığınız için içinizde ukde kalmış, okuması ve devletine milletine yararlı olması için büyük kente göndermişsiniz, ama o bir kör kurşuna kurban gitmiş. Ya da bir binadan atılmış, işkence ile öldürülmüş. Nasıl yanmazsınız? Onunla birlikte sizin hayalleriniz de toprağa gömülmüş.

O dönemde ana babalar yoksulluk zincirini kırmanın en kestirme yolu olarak okumayı ve devlette görev almayı görüyorlardı. Çocuklarını da bu yüzden “ceketlerini satıp gene” okutmakta kesin kararlıydılar. Kendileri cahilliğin ve yoksulluğun elinden çok çekmişlerdi. Çocuklarında yetenek vardı. Devlet de onlara sahip çıkıyordu. Okusunlar, kendilerini kurtarsınlardı.

“Bir tek yumurtası olan bir çiftlik hayali kurabilir” diye bir söz var. Anadolu insanı da çocuklarından en akıllısını okutmaya çalışıyordu. Ama birçoğunun cenazesi geldi ve binlerce ana babanın hayalleri yıkıldı.

Ya zindana girenler? Gençlik ve kanının kaynaması yüzünden yerinde duramayanlar? Şu ya da bu sebeple zindanda yatanlar?

O dönemde toplum çığırından çıkmıştı. En başta siyasiler gençlerin deli kanını coşturuyor ve onları terörü tırmandırmaya teşvik ediyorlardı. Gençler de –serde delikanlılık olduğu için- onların gazına geliyor ve karşı düşüncede olanlara kılıç üşürüyorlardı. Karşı grubu okula sokmamak, onlarla konuşmamak ve tartışmamak her iki grubun da retoriğiydi. Karşı gruba mensup yazarları ve haberleri okumak, istenmeyen bir şeydi. Gençlik marşlar ve sloganlarla, toplantı ve kitle hareketleriyle coşturuluyor, bundan oy, itibar ve iktidar devşirilmeye çalışılıyordu. Bu durum her eğilimden siyasetçi için geçerliydi. İktidar ele geçtikten sonra karşı düşüncedekileri ezmek, yıldırmak için soruşturmalar, kovuşturmalar, sürgünler, işten atmalar, zindana atmalar, gününü göstermeler, derse girmesine engel olmalar, haksız yere dayak atmalar, yol kesmeler, sınıfta bırakmalar… Daha nesini söylemeli bilmiyorum…

SÜRECEK