Zaman… İnsanlığın elindeki en adil, en sessiz ve en geri dönülmez sermaye. Ne fakire cimri, ne zengine cömert. Kimsenin elinden zorla alınmaz; ama bir kez akıp gittikten sonra geri gelmez. Hayatın belki de en büyük paradoksu budur: Değeri en yüksek olan şey, elimizden en kolay kayan şeydir.

Bugün kamuda da özel sektörde de aynı temel hakikatin etrafında dönüyoruz: Her saniye değerlidir. Bir kurumun verimliliği de, bir iş insanının başarısı da, bir vatandaşın yaşam kalitesi de bu gerçeğe bakışıyla şekillenir. Buna rağmen takvimlerle, toplantılarla, bitmeyen prosedürlerle çevrili gündemimizin içinde zamanı kullanma becerimiz çoğu kez testten geçemiyor.

Oysa bir saniyenin bile hesabını bilmek sadece bir iş disiplini değil; bir yaşam kültürüdür. Dakik davranmak, plan yapmak, görevini zamanında tamamlamak, bir vatandaşın talebine “yarın” demek yerine “bugün” diyebilmek… Tüm bunlar, aslında o görünmez sermayeyi doğru yönetebilmenin göstergeleridir.

Kamu kurumlarında zaman yönetimi; hizmetin etkinliği, vatandaşın devlete duyduğu güven ve sistemin işleyişi açısından kritik bir role sahiptir. Bir evrakın bir masada gereksiz yere bir dakika fazla beklemesi, sadece prosedürü değil, bir hayatı da geciktirebilir. Özel sektörde ise zaman çoğu zaman doğrudan maliyettir; rakipleriniz sizden bir saniye daha hızlı karar verdiğinde oyunun tüm dengesi değişebilir.

Fakat mesele yalnızca ekonomik değil; mesele insanın kendi ömrüne duyduğu saygıdır. Çünkü kaçırılan randevular, ertelenen hayaller, tutulmayan sözler, hepsi zamanın hoyratça harcandığı o görünmez defterde birer çizik olarak kalır.

Bugün durup bir düşünsek: Kaç saniyemiz boşa aktı? Kaç saniyeyi geri satın almak isterdik? Kaç saniye, bir hayatın akışını değiştirebilirdi?

Belki de yapmamız gereken tek şey var: Zamanı bir takvim yaprağı değil, değerli bir emanet olarak görmek. Çünkü hiçbirimiz yarınların garanti olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Ve bu sebeple, bir saniye bile geri getirilemez bir mucizedir.

Zamanın kıymetini bilmek, aynı zamanda kendimizin kıymetini bilmektir.