Dünyanın en büyük savaş ürünleri ihracatçısı devletin başkanı, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Evet, yanlış duymadınız. Beyaz Saray’ın sahibi Donald Trump, “barış” kelimesinin en prestijli ödüllerinden birine resmen aday.
Dünya siyaseti, zaman zaman öyle ironilerle karşımıza çıkar ki, insan kendini bir hiciv kitabının sayfalarında zanneder. İşte bugün yaşadığımız durum da onlardan biri: Dünyanın en büyük savaş ürünleri ihracatçısı devletin başkanı, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Evet, yanlış duymadınız. Beyaz Saray’ın sahibi Donald Trump, “barış” kelimesinin en prestijli ödüllerinden birine resmen aday.
Bu durum, akıllara ister istemez şu soruyu getiriyor: Barış ödülü, barış yapanlara mı, yoksa barış vaadiyle savaşın şeklini değiştirenlere mi veriliyor?
Silah Ticareti ve Diplomasi Dansı
Amerika Birleşik Devletleri, yıllardır küresel silah satışlarının zirvesinde. Orta Doğu’dan Asya’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar pek çok çatışma bölgesinde, Amerikan üretimi silahların izi sürülebilir. Trump döneminde de bu tablo değişmedi, aksine bazı ülkelerle milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları imzalandı.
Ama işin ilginci, aynı Trump, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile el sıkışan, Afganistan’dan asker çekme sürecini başlatan, bazı Orta Doğu ülkeleri arasında “normalleşme” anlaşmalarına aracılık eden bir lider olarak da tarihe geçti. İşte Nobel adaylığının resmi gerekçesi de tam olarak bu “diplomatik adımlar”.
Barışın Tanımı Değişti mi?
Barış, kâğıt üzerinde imzalanan anlaşmalar mıdır? Yoksa silahların sustuğu, halkların huzur içinde yaşadığı gerçek bir durum mudur? Trump’ın adaylığı, bu sorunun cevabının bulanıklaştığını gösteriyor. Çünkü bir yandan silah satışlarında rekorlar kırılırken, diğer yandan diplomatik jestler üzerinden barış imajı inşa ediliyor.
Nobel’in Sınavı
Nobel Barış Ödülü, geçmişte de tartışmalı isimlere verilmişti. Hatta bazı ödüller, kamuoyunda “barış” kavramının içinin boşaltıldığı eleştirilerine neden olmuştu. Trump’ın adaylığı, Nobel Komitesi için yeni bir sınav niteliğinde.
Eğer ödül, yalnızca “masada fotoğraf verip el sıkışanlara” verilecekse, silah sanayiinin en büyük destekçilerinden biri olan bir ismin adaylığı, tarihe ironik bir not olarak düşülecek. Ama eğer barışın gerçek anlamı, halkların huzur ve güvenliği, savaşların sona erdirilmesi olarak görülüyorsa, o zaman bu adaylık yalnızca sembolik bir jest olarak kalacak.
Son Söz
Trump’ın Nobel adaylığı, bize bir kez daha gösteriyor ki dünya siyasetinde “barış” kelimesi, bazen kelime anlamını yitirip bir propaganda aracına dönüşebiliyor. Gerçek barış, silahların ticaretini yapanların değil, o silahların gölgesinde yaşam mücadelesi veren halkların hakkıdır.
Ve belki de asıl Nobel, o halklara verilmelidir.