Gazze... Yıllardır abluka altında nefes almaya çalışan, dünyaya sesini duyurmak için adeta haykıran bir coğrafya. Her gün ölümle, açlıkla, yıkımla sınanan bir halk… Ve bu halkın yalnız olmadığını göstermek için yola çıkan yüzlerce insan: Sumud Filosu.
“Sumud” kelimesi Arapça’da “direniş, metanet, sarsılmazlık” anlamına gelir. İşte bu filo, yalnızca bir yardım taşıma girişimi değil; adı gibi, bir direniş sembolüdür. Birkaç gemiden ibaret değil aslında. İçinde doktorlar var, sanatçılar var, politikacılar var, sıradan vatandaşlar var… Ama hepsinin yüreğinde aynı duygu: İnsanlığın sınavı.
Türkiye’den üç gemi katıldı filoya: Karaelmas 1, Karaelmas 2 ve Umut Gemisi. Umut... Belki de bu girişimin en doğru özetidir. Çünkü Gazze’ye ulaşsın ya da ulaşmasın, bu filo zaten amacına ulaşmıştır: Dünyanın gözünü yeniden Gazze’ye çevirmek.
Elbette ki Katil İsrail bu girişimi görmezden gelmedi. Donanmasıyla uluslararası sularda gemilere müdahale etti, aktivistleri alıkoydu. Türk vatandaşlarının da arasında olduğu onlarca kişi gözaltına alındı. Bu sadece bir “müdahale” değil; aslında uluslararası hukukun, insanlığın ve vicdanın sınandığı bir andır.
Bugün bir Gazeteci, köşe yazarı olarak değil, bir insan olarak şunu soruyorum:
Gazze’de açlıktan ölen bir çocuğun feryadına kulaklarını kapatan dünya, hangi vicdanla “barış”tan söz edebilir? İnsanlığa karşı işlenen bu suskunluk suçu, hangi uluslararası mahkemenin terazisine sığar?
Belki bu filo Gazze kıyılarına ulaşamayacak. Belki gemiler tek tek durdurulacak. Ama unutmayalım: Her gemi aslında bir vicdan taşıyor. Ve vicdanların yolunu hiçbir donanma, hiçbir abluka kapatamaz.
Sumud Filosu’nun denizlerde yankılanan mesajı nettir:
“İnsanlık ölmedi. Biz buradayız.”