(Üç yıl öncenin bir töreni. Antalya’nın uzağında, bir köy okulunda. Eski anılarınızı anımsamaya, üç beş dakikacık da olsa o günlere geri gitmeye var mısınız?)


Bu yıl yine bir köy okulunda izledim töreni. En yakındaki köy okulunda. Okul, hem ilköğretim hem ortaokul bir aradaydı. Ne zaman olduysa ortaokulun adı, durumu değiştirilmiş görmeyeli; İmam Hatip Ortaokulu oluvermiş. Bu kadar imamı neden yetiştiriyorlar bu bilim çağında diye sormayın. Kızların, hem de köy kızlarının imam okulunda ne işi var da demeyin. Bunların nedenini bilmezden gelmeyin, aptalı oynamayın, ayıp oluyor...
Tahmin ettiğiniz gibi, öğrencilerden, görevli olanlar dışında kimse yoktu gelen, bu büyük törene. Gelen genç kadınlar, büyükanneler de görev verilen çocukları için gelmişler. Çocukların ağabeyleri olmalılar, bir iki erkek de ta gerilerde izlediler töreni.
Töreni hazırlayanlar, yönetenler, onur duyulacak, sizlerden kaldı mı dediğimiz pırıl pırıl öğretmenlerdi.
Anıtkabir’de bile geleneksel düzeni bozulan tören burada değişmemişti, aynıydı.
Elektrik sistemindeki bir arıza nedeniyle şiirlere kadar, tören, çıplak sesle idare edildi. Önce, saatinde, Cumhuriyetimizin kurucusuna, silah arkadaşlarına, şehitlerimize iki dakikalık saygı duruşu. En güzeli saygı duruşunun ardından çocukların söylediği İstiklal Marşı idi. Sesli kayıttan yardım almadan kendi sesleriyle ne güzel okudu çocuklar İstiklal Marşı’mızı. Göz yaşarttılar...
Törende söz verildi; “Atatürk’ü, bu yurdu bize verenleri, unutmadık, unutturmayacağız, onları saygı ve minnetle anacağız. Atatürk’ün, geleceği, öğretmenlere emanet ettiğini aklımızdan çıkarmayacağız.”
Küçücük çocukların, o en güzel Atatürk şiirlerinden olan “Atatürk’ün Resmi”adıyla sundukları, “Resim” şiirini bölüm bölüm sırayla okumaları ne güzeldi:
... Kürsünün üstünde bir resim:
Gözleri denizlerden mavi / Bakışları güneşlerden sıcak, / Dört mevsim
Kürsünün üstünde: / Atatürk'ün arkasında al bayrak,/ Kollarını kavuşturmuş göğsünde.
Bu resimle başlar bizim günümüz,/ Karşımızda Atatürk'ü gördükçe,/ Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.”
Bir öğretmenimiz, “Atatürk’ün hayatını" okudu. Kısa ve öz yazılmıştı. Tarihin damarları sırayla anımsatıldı:
“Anadolu’yu Yunan işgalinden kurtarmak için mücadeye devam edildi... Sakarya Meydan Savaşı kazanıldı... İnönü zaferleri... Başkomutanlık Meydan Savaşı...”
“Şimdi Ankara’da Anıtkabir’de yatıyor...”
Arada Atatürk’ten özlü sözler okundu, Atatürk şiirleri okundu:
“Ben hiç 10 Kasım’da / “Günaydın” demem ki, diyemem ki.”
*
“Düşmanların elinden / Bizi kurtaran sensin. / Bu toprağı yeniden/ Özenle kuran sensin./ Ünümüzü dünyaya/ Mertçe duyuran sensin.” (Necati Öngay)
*
Okul öncesine ait bir çocuk şarkısının sözleri: “Atatürk yoktu / Düşman çoktu / Atatürk geldi, / Düşmanı yendi / Bu güzel yurdu bizlere verdi.”
*
Törende okunan Atatürk’ün özlü sözleri:
“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”
“Bir milletin ahlak değeri; o milletin yükselmesini sağlar...” “Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.”
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir.”
“Daha çok ve daha büyük işler yapma mecburiyet ve azmindeyiz.”
“Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz.”
Törenin sonunda, Atatürk resimleri iğnelenmiş gömlekleriyle, başlarında koroyu yöneten genç kadın öğretmenle, ilkokulun öğrenci korosuna ne diyebiliriz? Öyle güzeldi, öyle etkileyiciydi ki...
“ Varlığın Dağ Taş Deniz Ülkemde” (söz Burcu Güven, beste Aydın Sarman https://www.youtube.com/watch?v=hciMgvycaQE) şarkısıyla başladılar:
“Varlığın, dağ, taş, deniz, ülkemde/ Seninle yürürüz geleceğe.
Çoktan göklere yükselsen de, / Senin yerin kalbimizde.”
Kasetten, birlikte okunarak İzmir Marşı çalındı, marşın sonunda okunan Kahramanların adlarının geçtiği bölümü bir öğrenci okudu.
Atatürk’ün, “Ey Türk Gençliği!”diye başlayan, “Gençliğe Sesleniş”indeki Türk sözünü değiştirmeye cüret eden, Türk yerine Türkiye (Ey Türkiye gençliği) diyen, bu sözün oraya daha uygun bulduğunu söyleyebilen, bu çıkışıyla açılımcılardan olduğunu belli eden Haluk Levent’in sesinden olmasaydı kaset, iyiydi ama ne diyeceksin... Ünlülerin suçları, ünlü hayranlığından işte böyle görmezden gelinebiliyor... Tıpkı, ünlü biri yazdı diye “M. Kemal” adlı kitabın suçlarının, algımıza yaptığı kötülüklerin, kitaptaki aymazlıkların görmezden gelinmesi gibi.
Törende, okunan her şiirden sonra alkışlamaya kalkışanları, ister istemez arkalardan uyardım. “On Kasımlar’da alkış yapılmaz. Bu bir kuraldır.”
Tören sürerken, sadece çocuğunun çıkmasını bekleyen, oraya bu nedenle geldiği belli olan, denilenlerin tek sözcüğünü bile dinlemeyen, aralarında konuşan köy kadınlarını da sanırım biraz sertçe uyardım. "Susun, denileni anlayamıyoruz, konuşacaksanız niye geldiniz!” Suç, onları eğitimsiz bırakan, bu çağda onları okutmayan, hâlâ böyle giyindiren, böyle yalnız bırakanlardaydı ama karışmasaydım boşuna gelmiş olacaklardı.
*

Köy çocukları, o gün, köylerinde, televizyon yıldızlarından, büyük kentlerdeki akranlarından daha güzel bir okuyuşla, duruşla, ellerinde salladıkları bayraklarıyla seslendiler Atalarına:
“Unutulmaz bir destansın dillerde / Sönmeyen ışıksın sen ülkemde
Çoktan göklere yükselsen de / Senin yerin kalbimizde...”
Feza Tiryaki, 12 Kasım 2018