Antalya'nın Kumluca ilçesi Karagöl Yaylası’ndan Denize Bakan Bir Sessizlik...
Antalya denince akla ilk gelen elbette turkuaz denizi, portakal bahçeleri ve güneşe doyan sahilleridir. Ama Antalya’nın güneybatısında, Kumluca’nın zirvesine gizlenmiş bir cennet var ki, bilen az, giden daha az: Karagöl Yaylası.
Bu yayla, denize en yakın yüksek yaşam alanlarından biri olarak bilinir. Toroslar’ın eteklerine kurulmuş bu serinlik cennetinden aşağı baktığınızda, masmavi Akdeniz ayaklarınızın altındadır. Hem de neredeyse uzanıp dokunacak kadar yakın…
Ama bir sorun var.
Yayla yolları...
Yayla Yolları Çukur. Yayla Yolları Taşlık. Yayla Yolları Unutulmuş.
Bu güzelliğe ulaşmak için kat edilen yollar, doğadan çok terk edilmişliğin izlerini taşır. Aracınızla yola çıksanız, birkaç viraj sonra “geri mi dönsek?” diye sormaya başlarsınız. Yaya gitmeye kalksanız, sadece ayakkabınız değil sabrınız da sınanır.
Bir zamanlar göç yollarıydı burası. Keçi sürüleri geçerdi, şenlikler olurdu, türküler yankılanırdı dağlardan. Şimdi ise sessizlik var…
Sessizlik ve yalnızlık.
Karagöl Yaylası’na yürürken kendi kendinize mırıldanırsınız:
“Biz doğaya mı küstük, yoksa doğa mı bize?”
Oysa Karagöl Yaylası sadece yaz sıcağından kaçılacak bir serinlik değil; bir kültürdür, bir yaşam biçimidir, Toroslar’ın belleğidir. Burada yalnızca çadır kurmazsınız; geçmişle, köklerle, nefesle temas edersiniz.
Ama yollar yapılmazsa…
Yaylalar ıssızlaşır.
Ve yaylalar unutulursa…
Bir halk kendi geçmişini de unutur.
Bu mesele sadece asfalt dökmek değildir.
Bu, bir hafızayı yaşatma meselesidir.
Bu, “Antalya sadece sahilden ibaret değildir” demenin cesaretidir.
Bu yazı bir çağrıdır:
Karagöl Yaylası yalnız kalmasın.
Yayla yolları sessizliğe değil, yeniden hayata açılsın.
Ve biz…
Yayla yollarında yeniden çoğalalım.
Bir daha hiçbirimiz yalnız yürümeyelim.
Aydınlık günlerde Mutlu Mesut Huzurlu yaşayalım.
Batı Akdeniz’den, dağların kalbinden selamla.