GÜCÜN GÜCÜ

Geçmişte padişahlık, krallık, başkanlık, müdürlük için öyle keskin mücadeleler yapılmış ki bazı kişiler bunu anlamakta güçlük çekiyor. Fetret devrini bir düşünün. Yıldırım Beyazıt’ın beş oğlu babalarının öldüğünü duyar duymaz padişah olmak için ayağa kalkıyor, ordular topluyorlar. Bir birleriyle ölümüne savaşıyor ve birçok kişinin canından olmasına neden oluyorlar. En sonunda kelleyi yitirip toprağın altına giriyor ve rahatlıyorlar. 11 yıllık dişe diş bir savaş sonunda Çelebi Mehmet padişah oluyor.

Günümüzdeki savaşlar geçmişteki savaşlardan daha az keskin değildir. Bırakınız başbakanlık, bakanlık, genel müdürlük gibi ülkenin kaderinde etkin olan makamları bir okul müdürlüğü, bir Orman İşletme müdürlüğü için bile kırk takla atılabiliyor.

Peki ya yetenek? Yetenek olsa da olur olmasa da… Bir makamı işgal edip üsttekilerin isteklerini yapmak, böylece göze girmek de en azından o makamın varoluş nedenine göre davranmak kadar beceri ister. Az şey midir el etek öpebilmek? Gerdan kırmak, fırıldak gibi dönmek…

Bunlar niçin yapılıyor? Elbette güç için. Güç öyle bir şeydir ki insanı baştan çıkarır. Ben güç sahibi olmadım, ama görüyorum: Düğmeye basıyorsunuz, biri geliyor. Canınız ne isterse söylemeniz yeterli. Şöyle bir dolaşmak isteseniz arabanız hazır. Kapısı açılıyor ve sizi bekliyor. Hava yağmurluysa şemsiyeniz anında açılır. Can güvenliği sorununuz yok. Emrinizde bir koruma ordusu. Bütün ibreler size bakıyor. Birisine yan gözle bakıverseniz mutluluktan uçuyor. Birisine kızsanız dünya başına yıkılıyor.

Canınız mı sıkıldı, kapatın kapıyı oturun içeride. Kapınızın önünde ne kadar çok bekletirseniz itibarınız da o derece artar.  

Evde hanımına ve çocuğuna söz geçiremeyen nice kişilerin insanları kapısında çok beklettiğini bilenler bilir. Güç işte böyle bir şey. Ve bazı kişiler onun tiryakisi oluyor.  Düşünün bir sözünüzle kentteki bütün polisleri sokağa dökebiliyorsunuz. Bir sözünüzle öğretmenler yollara çıkıyor, çocuklar sınıflarda bekliyor. Parmağınızı kımıldattığınız zaman banka personeli koşturuyor.

5 yıldızlı oteller cennetten bir köşedir. Orada müşteri patrondur, her şeydir. Yüzlerce yemek çeşidinden ikişer tabak alabilir, birer kaşık tattıktan sonra kalanını yere dökebilirsiniz. Personel sizi anlayışla karşılamak zorundadır. Otelin istediğiniz yerinde istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Güç böyle bir şey. Hani Bektaşi paraya, “Biliyorum Allah değilsin, Ama Allah gibi iş görüyon” demiş ya. Bu da paranın gücü.

Güç ister kaba kuvvet ve kurnazlıkla, ister parayla malla, isterse siyasi otorite ile elde edilsin fark etmez. Uğruna her şey feda edilebilir.

Bugünlerde siyasi güç elde etmek için sağa sola koşturanlar göreceksiniz. Bazıları sizin önünüzde de gerdan kırıp mavallar okuyacaktır. Tüm bunlar oyunuzu alıncaya kadardır. Geride kalan 5 yıl boyunca güç onlardadır. Siz onların önünde el pençe divan durmak zorunda kalacaksınız.

Oyumuzu kapmaya kapacaklar da azıcık da işlerini adam gibi yapsalar yetecek.  Kumluca’yı uçurmalarını beklemiyoruz. Milletle kavga edilmesin, çöpler alınsın, devletle ilişkiler sağlıklı olsun, işler yürüsün… Yeter.

SOMSÖZ: VALLAHİ YETER!