Feza TİRYAKİ Yazdı "DİZİ DİZİ DİZİLER" Köşe yazısı, Makale


Sapkınlara bizi dizdirdiler.

“Yeni Dünya Düzenine” dünyayı hazırlarlarken en çok da bizim üzerimizde deneylerini sürdürüyorlar.

Gerçek hayat hikâyesi diye bir şey icat ettiler, ne kadar sapkınlık, sapıklık, kötülük, ahlaksızlık varsa hepsini önümüze döktüler. Neymiş ruh hastaları, bunalımdakiler bunları bir ruh bilimciye(?)anlatmış da, o bilimci de bunları roman yapmış da, satışa çıkarmış, ünlenmiş de, romanlardan diziler üretmişler de, konular gerçekmiş de, öğrenmeliymişiz, bu pis mi pis, çirkin mi çirkin ilişkileri… Evimize almalıymışız bu hastaları, benimsemeliymişiz bu sapıkları, daha ötesi, sevmeliymişiz…

“Merkep bile düştüğü yere bir daha düşmez”miş.

Bizler ha bire aynı tuzağa düşüyoruz. Aynı elden çıkmış aynı tür sapık öykülere bulandık, bulanmaya da devam ediyoruz… Bir de yalı modası icat ettiler. İpten kazıktan kurtulanı yalılarda yaşatıyorlar. Ya da akıllı binalarda, konforun en üst seviyesinde yaşıyorsun. Bir dakikada hiç çalışmadan zenginsin. Her şey bir tık ile artık. Sen ağzı açık ayran delisi gibi izle onları, beton tabutluklarda…

Yeni Dünya Düzeninde dünyayı yapay zekâ yönetecek ya, bunun için de aileyi bitirmeleri, bireyleri yalnızlaştırmaları gerekiyor ya, şu an olanlar o!

Aileyi yıkmak, insanları güvensiz, yalnız bırakmak, tüm ahlaki değerleri yerle bir etmek… Toplumu bozmak, kötülüklere, sapkınlıklara alıştırmak.
Büyüklere, yaş yaşamışa saygıyı ortadan kaldırmışlar. Yaşlıları, kadın erkek ayırmadan, hepsini sapık, zampara, röntgenci, damadına göz koyan ar namus tanımaz, gelinine sarkan, karı kız peşinde koşan, beyinsiz, vicdansız, bunamış yaratıklar olarak gösteriyorlar yayınlarda, dizilerde.
Bunun için iki konu bulmuşlar. Daha doğrusu bir “Budayıcı” hanım, iki konuya müthiş sarılmış. Birincisi ülkemize dayatılan dinci düzenin gereklerini çağdaş kesime benimsetmek yani çok evliliğe insanları alıştırmak. Bu durumu hoş görmek, hoş göstermek, bu durumu savunmak, sıradanlaştırmak… Şeriatçılara yardımcı olmak, onlara fazla iş bırakmamak… Çağdaş kesimi yozlaştırmak, şeytana döndürmek…

İkincisi de aileyi bitirmek. Tüm değerlerimizi yerin dibine sokmak.

Özellikle aydın kesimin kafasını karıştırarak, algıları tutsak etmek, ana baba kavramını, yakın akraba kavramını kirletmek, tecavüzle, aldatmakla, sapkınlıkla kötületmek… Aile içi tecavüz, işkence, dayak, insan zincirlemek, çocuklarını sokağa atmak, anneye babaya kötü davranmak, onları azarlamak, babayı, kadın kız delisi, dedeyi, gelinine sarkan sapık, kadınları, eltileri, kız kardeşleri, ablaları diğerinin eşine bulaşan ahlaksız sokak kadını gibi göstermek en sevilen konuları bunların. Normal işler bunlar dizilerde, tıpkı TV’lerdeki sabah yayınlarına çıkardıkları soysuzlaşmış zavallı kadınlar erkekler gibi…

İnsanları şaşırtacak, bu da olur mu dedirtecek hiçbir şey bırakmadılar.

En çok bildikleri iş, iki karılığı, çok karılığı normal göstermek. Kocayı aldatmayı da olağanlaştırmak, bu işleri ballandırarak anlatmak. “Bir erkek, onu da severmiş, ötekini de, ne varmış bunda? Bir de kadınlar iyi anlaşırsa… Gül gibi geçinilir…”

“Camdaki Kız” dizisinin bir bölümünü izleyince eve kapanılan günlerde, önceki yıl, çok şaşırmıştım. Bu nasıl konu? Resmen çok eşlilik övülüyor. Bu dizi yasaklanır dediydim. Romanını istettim, okudum, yoksa filmciler mi işi abartmışlar dedim. Değilmiş, yazar resmen döktürüyor, çok eşli adamı anlıyor, hak veriyor, adama acındırıyor okuru… Evli adam, karısının üstüne sevgili ediniyor, karısının, adamın sevgilisinin rızası var bu duruma, üstelik severek görüşüyorlar, sonra adam bir sevgili daha buluyor, hiçbirinden vaz geçmiyor. Kitapta yazarın bu sapık ruhluyu, sevecen sözlerle, iç sesiyle anlatması akıllara durgunluk veriyor:

“ Ne tatlı, ne kadar içten konuşuyor bu adam. Onun bu doğallığını çok seviyorum.” S.262

Üç eşli adama, içten başka bir seslenişi yazar hanımın;

“Demek böyle Hayri Efendi! Demek sen beraber olduğun bütün kadınları mutlu etmenin bir yolunu buluyorsun. Karın nasıl da seviyor seni. Tıpkı Nalan gibi… Laz kızı da böyle hayran mı sana?”S.283

Sonra aynı kadın yazardan peş peşe gelen diziler ortalığı fena sarıyor. Şirket de kurmuş, işlerini ilerletmiş, filmlerini kendi çevirtiyormuş. "Yalı Çapkını", "Çöp Adam" geçen yılın sonunda aynı elin ürünleri olarak piyasaya çıkanlar. İzlenim rekorları kırıyorlarmış. Meydan boş, bütün bu diziler zaten yandaş kanallarda. Bilerek bu tür konulara hız vermiş olmalılar.

Yalı Çapkın’ı iki eşliliği işliyor her bölümünde. İki eş bir arada, ikisi de birbirini biliyor, kabul ediyor. Genç, çağdaş, varlıklı kadın bunlar. Garip kesime kimse kızmasın. Çöp Adam’da iki eşlilik yetişkin kadınlar arasında yaşanıyor, adam sokaktan bulduğu bir kadını evine getiriyor, önce köpek saklar gibi saklıyor, ayaklarından zincirliyor, sonra ortalık yerde utanmayı saklanmayı bırakarak yapıyor bu utanmazlığı. Şimdi ne öğreniyor izleyici bunları seyredince? Kafasında bu işleri normalleştirmiyor mu? Nedense bu hikâyelerde anneler de sapık, babalar da… Başroldeki zaten sapık! Kız kardeşler de sapık, gelinler de… Seksenlik dedeler, ağalar, eski kız arkadaşlarıyla aşna fişnede. Kimse yaşını yaşamıyor, akıllar yerde, bacaklarda… Herkes birbirinin koynunda, tıpkı gündüz televizyonlarda yayınlanan kadın yayınlarına çıkan zavallı, onursuz, paraya satılan insancıklar gibiler... Hayvandan beterler… Yayınlarda ipin ucunu iyice kaçıran Esra Eroller, çıplak ayakla sahne aralarında koşma gösterisine bile kapılıyorlar, bizde sınır yok diyorlar. Düzmecelerin bini bir para… Yakalanan katili canlı yayında bir daha yakalatmak da işin cabası. Devlet güçlerini kullanmalarına kim nasıl izin veriyor, belli değil.

Yapılanlar, toplumun yozlaştırılması, bozulması için çalışmak…

Nasıl izin veriliyorsa ruh doktoru olduğunu söyleyen yazar, kendisine gelen hastalarının durumlarını abartarak milletin önüne sermiş, sürekli bir şekilde ruh hastalarını, bunalımlı delileri anlatıyor, konuşturuyor, toplumu bunlara alıştırıyorlar. Gençler, çocuklar bu dizilerin zavallı kurbanları…

Kayınpeder dul gelinine ayaklarını yıkatıyor yatak odasında, dul gelinin odasına evin evli oğlu akıyor geceleri, kimin eli kimin cebinde belli değil.

Kalp Gözü diye bir dizi varmış bir dinci kanalda. Üstte, “Acımasız babanın hain planı” yazıyordu. Merak ettim neden babayı aşağılıyorlar diye.

Dini bütün bir aile bu, ağızlardan Allah sözü düşmüyor. Baba kızını aceleyle, on beş gün içinde sevdiği genç oğlanla evlendiriyor. Meğer oğlanın çalıştığı yerde bir kasa varmış, içi, para doluymuş, baba o paraya göz koymuşmuş, acelesi ondanmış. Kızının evine ilk ziyaretlerinde oğlanın cebinden dükkân anahtarını gizlice alıyor. Anahtarı aldığını damat da kapı aralığından görüyor, işi anlıyor yani kayınbabasının hırsızlık yapacağını anlıyor. Dur diyeceğine, suçu önleyeceğine, gizlice duruma el koyacağına, yeni kurduğu ailesini koruyacağına, hiçbir şey yapmayıp babayı takip ediyor adamın kızıyla, karısıyla, sonra da oraya polis çağırtıp babanın hapse gidişini seyrediyorlar. Herkes mutlu mesut… Cezasını çeksin diyorlar. Bu bölüm 67 bin kez izlenmiş. İnsanlara ana baba sevgisi değil, aileyi koruma değil, nefret öğretiliyor… Hiçbir denetimden geçmeyen rezilce konular…

Çöp Adam’da, - yine aynı yazarın yazdıklarından biriymiş - bencillik dersi veriliyor, sevgi diye bir şey yok, her şey kendin için diyor sokaktan kadın kaçıran, sapık rolünü oynayan TRT’nin ünlü başrol oyuncusu. "Herkes, kendisini severmiş…" Annelere sevgisizlik seslendiriyor, her sahnede… “Annesinin sevmediğini… Annem beni de sevmiyordu… Annesinin bile sevmediği…” Ağız birliği edilmiş.

Baba elma yiyor oğlunun evinde. Oğlunun gözüne, çocukluğunda babasının elma yiyip kendilerine elmanın kabuklarının yedirildiği sahne geliyor. Baba ve anneleri kötünün kötüsü imişler. Böyle bir durum bizim ülkemizde olabilir mi? Anne baba yemez yedirirler çocuklarına. Şimdi yeni yetişenlere böyle öğretiyorlar aileyi… Buna kimse de itiraz etmiyor… Nerede eski dönemlerin sımsıcak konuları, nerede bunlar?

Ne diyor Murat Soner (film eleştirmeni) bu dizilere: “Toplumun şebeke suyundan değil, filmlerden de zehirlendiğini anlayın artık, yazıklar olsun!”

Sonra, “Bunların gerçek hikâye olduklarını biri bana kanıtlasın! Yapay zekâ kırk yılda böylesini yapamazdı," diyor!

Bir de “O Kız” adlı bir dizi çıkmış ortalığa. Yarı çıplak gezen oyuncu kızın babasının aklı, beş yaşındaki bir çocuk aklıymış. Kız babasına annelik edermiş. Geri zekâlı baba figürüyle de baba kavramı yerle bir ediliyor. “Baba da neymiş?” Ne cin bunlar? Kameralara duygulu sözlerle uyuşturucudan yakalanan babasını savunan kız ne alkış alıyor… Yakından gösteriyor kameralar, elbisesinin göğüs hizası ortadan kesik, ne dekolte ama… Ülkemiz örtülere sarılırken, halk uyutuluyor, dizilerde, yok öyle bir şey biz aslında açılıp saçılıyoruz deniyor hem de pespaye bir şekilde, sınır tanımaz açıklıkla… Hem giyim hem ahlak yönünden açılmışız o biçim. Aynı dizinin “Sevdiği kızın annesiyle yatakta” başlığına ne diyeceksiniz? Normalde, yayın kanalının kapanması, dizinin derhal yayından kalkması gerekir değil mi? Tam tersi oluyor. Reklamı oluyor sınır tanımaz ahlaksız yayınların…

Sizin gerçek hikâye dediğiniz konularınız batsın! “Çağdaşlığınız” batsın! Dinciliğe sığınarak yaptığınız manevi değerlere saldırılarınız batsın!

Dizi dizi diziler!

Dağ gibi Cumhuriyetimiz bu ellerle bir bilinmeyen yere gitti gider…

“Sökük demiş ki, gidiyorum. İğne tutmuş…”

Sökük büyümüş, dikiş tutmayacak, bu gidişi kim tutacak?

Feza Tiryaki, 2 Şubat 2023