Öyküyü bilirsiniz: Anne fare yavrusuyla gezerken birden bir horoz ötmeye başlar. Çok korkan yavru fare annesine sığınır. Annesi “Niçin korkuyorsun yavrucuğum? Ondan bize zarar gelmez. Zarar gelse gelse şu ağacın altında sessizce yatan kedi var ya ondan gelir…” der.

Yöneticiler konuşanlardan çok korkuyor. Onun için sansüre baş vuruyorlar. “Sıçan geçer yol olur” düşüncesiyle konuşmaya kalkanın kafasını bastırıp arabanın içine sokuyorlar. Yerlerde sürünen mi istersiniz, tekmelenen, coplanan mı? Sabahın köründe evinden alınan mı?

Bunların hepsi konuşanlara ya da yazanlara yapılan şeyler. İsteniyor ki yapılan icraatlara karşı en ufak bir itiraz edilmesin. Yani ortalık dikensiz gül bahçesi olsun. Ya -hafazanallah- konuşulanlar duyulur da birileri yoldan çıkarsa?.. Bilindiği gibi 9 yıl önce olan ve etkileri hâlâ süren Gezi olayları böyle bir itiraz yüzünden başladı. Hükümetimiz millete hizmet etmek isterken bir güruh karşı çıktı ve ortalığı birbirine kattı.

Bu sürtükler var ya bu sürtükler, hükümetimize itiraz ettiler ve hem doları yükselttiler, hem de ekonomiyi yönetilemez hale getirdiler. Hatta Batı ile ABD ile Arap ülkeleri ile ilişkilerimizi bozdular. Hepsi de ufacık bir itirazla başladı.

Hâlbuki hükümet yıllar önce “Analar ağlamasın” diye terör örgütü PKK ile bile pazarlık yapmıştı.

İnsan konuşmaz oldu mu donmaya başlamış, ölüm yaklaşmış demektir. Onu kurtarmanın tek yolu konuşmasını, bir şeyler anlatmasını sağlayabilmektir. Biri sizinle konuşmuyorsa bilin ki ya sizden ümidini kesmiş, ya da sizinle köprüleri atmış demektir.

Konuşsalar, konuşabilseler belki sizin için faydalı bir şey söyleyecekler.

Haksızlığa uğradığını düşünen bir kişi konuşursa gazı alınır ve patlaması önlenir. Merhum Demirel’in Ecevit bayrağı sallayan çocuğu yanına çağırıp onunla fotoğraf çektirmesi bunun içindir. İsmet Paşa’nın “Bizi aç bıraktın!” diye bağıran çocuğa, “Evet, aç bıraktım ama babasız bırakmadım…” demesi de.

Konuşmayan insanın dili şişer. Kafasından olur olmaz binlerce şey geçer. Bir yerde insanlar şu ya da bu biçimde konuşamıyorlarsa dedikodu kazanı kaynamaya başlar. Orada artık yalanlar doğru, hayaller gerçek gibi algılanmaya başlar. Ve muktedirlerin arkasından söylenen her söz bir sel etkisi yaratır, altını oymaya başlar.

Eskiden akıllı padişahlar sık sık tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışıp halkın ne dediğine dikkat ederlermiş. Sonra da gereğini yaparlarmış.

Muktedirlerin sık sık düştükleri yanlış, “Ben bilirim, ben yaparım, itiraz edenin de boynunu koparırım” düşüncesidir. Siz bilirsiniz, siz yaparsınız, itiraz edenin de boynunu koparabilirsiniz. Ama ya itiraz etmezse?.. Edemezse?... İşte o zaman yandı gülüm keten helva.

SOMSÖZ: İTİRAZ EDEMEYEN, İNTİZAR EDER.