İnsan yeryüzünde cismiyle vâr olur, ruhu ile yaşar. Ruhuna yaşam kaynağı olan ise olumlu ya da olumsuz duygulardır. İnsan dünyadaki varlık serüveninin başından beri bu duygularını aktarma ve paylaşma ihtiyacı hissetmiştir. Bunu ise yaşadığı döneme göre farklı şekillerde dile getirmiştir. Objeler, resimler, figürler, yazıtlar, destanlar, şiirler vs. Öylesi de vardır ki, elin emeği, gözün nuru dökülerek içine, tüm duygularıyla birlikte ruhun portresi çizilir adeta. İşte bu; aşkın, sevdanın, hasretin, özlemin, ayrılığın ve vuslatın ilmik ilmik dokunduğu halılar ve kilimlerdir...

Her deseninde bir aşk hikayesi, her renginde bir hasret türküsü dokunmuş halılar ve kilimler... Ruhun hayat bulduğu, duygulara cisim giydirilmiş desenler... Her gönlü tanıyan, her duyguya tercüman olmuş renkler ve desenler... Bunun nasılını anlatmadan önce gelin halıcılığın tarihçesini bir göz atalım.

 Kesin olarak bilinmemekle birlikte ilk halı örneklerine M.Ö 500’lü yıllarda Orta Asya, Çin, Türkmenistan, İran ve Anadolu’da rastlanmıştır. Kayda geçmiş dünyanın en eski halı örneği; Altay dağlarında yapılan kazılarda Arkeolog Rudenko tarafından çıkarılan Pazırık Halısı’dır. Motiflerinin zenginliği, dokumasındaki incelik ve ustalıkla dünyanın dikkatini üzerine çekmiş bir eserdir. Halıda süvari, geyik ve çiçek figürleri öne çıkmaktadır.

Türk kültüründe halı,; üstünde oturdukları, çadırlarının içini sıcak tutmak için tabana serdikleri, üstünde namaz kıldıkları yahut da duvarlarını süsledikleri gündelik bir eşya idi. Zamanla kültürümüzün bir ifadesi olarak gerçek bir sanat eseri kategorisinde yerini almıştır.

Dokumacılık Abbasiler döneminde Türklerle birlikte Orta Asya’dan batıya doğru getirilmiş ve kültürel bir gelenek halini almıştır.

Selçuklular döneminde Anadolu’nun fethiyle beraber Türklerin inancı, kültürü ve sanatı da bu topraklara onlarla beraber girmişti.

Osmanlı döneminde nakkaşlık diye adlandırılmış, Kanunî Sultan Süleyman döneminde mesleğin zirvesini yaşamıştır.

Günümüzde ise Konya, Kayseri, Sivas, Kırşehir bölgelerinde; Batı Anadolu’nun Isparta, Fethiye, Balıkesir, Uşak, Bergama, Kula, Milas, Çanakkale; Doğu Anadolu’da ise Kars ve Erzurum bölgelerinde eski Türk halı sanatının korunması ve devamlılığı niteliğinde üretim devam etmektedir.

Bu kadar ansiklopedik bilginin ardından gelelim benim asıl gönlüme dokunanın konuya...

Motiflerin dili...

Evet...

Her desende yasanmış bir hikaye, her renkte bir anlam, bir ifade var demiştik.

Kilim motiflerinde şekillerin anlamları ile dokuyanın duyguları birleştiğinde, âdeta ruhu olan bir eser çıkar ortaya. İnsan deseni sıkça kullanılan motiflerden biridir dokumacılıkta. İnsan deseni kullanılan motifler, çoğu zaman özleme işaret eder. Bazı dokumalarda gurbette olan ve görmek istenen sevgili, bazılarında ise kız ya da erkek çocuğunu sembolize eden bir motiftir. Dokuyan kişinin hasretini ya da çocuk beklentisi duymasını anlatır. Bunun yanında, yaratıcılık ve çalışkanlığın da simgesidir.

Hayat ağacı motifi, sürekli gelişen ve değişen yaşamı sürdüren kâinatı simgeler. Toprağa atılan kökleri, ebediliği ve yerleşikliği temsil eder. Alt dallar ve gövdesi gökyüzüne, üst dallar cennete uzanır ve cennet ile yeryüzünü birleştirir. Ağaçların üstündeki kuşlar ise, vakti gelince giden can kuşlarını simgeler.

Kuş motifi, Anadolu’da hayatın hemen her alanına yayılmıştır. Kuşun kanadı, tüyü, gözü, gagası, pençesi ve hatta kemiği, farklı anlamları ifade etmek için kullanılır. Bazen kuş, ölen birinin ruhunu, bazen ise sevgiliyi, aşkı ve kadını simgeler.

Muska motifi, kem gözlerden sakınmak için dokunur. Üçgen biçiminde bir göze benzer. Kıskanç gözlerden, yine bir gözle korunmayı simgeler.

Suyolu motifi, hayatın en değerli parçalarından biri olan suyu simgeler.  Anadolu insanı Suyolu deseni ile hayatı, canlılığı, bolluğu, saflığı, yenilenme ve yeniden doğmayı anlatır. Bunların yanı sıra, erdemli, bilge ve soylu olmayı da simgeler.

Dokumalarda zikzak, yer alan yılan motifi, gücü ve ölümsüzlüğü simgeler. Anadolu halkı çoğu yörede yılanları kutsal sayar. Yılanlardan korkar ama aynı zamanda korkulur saygı da duyar. Çift başlı resmedilen yılan ise hekimlik simgesi olarak bilinir. Zehir ile panzehrin beraberliğini temsil eder.

Evlilik çağına gelmiş gençlerin çeyizlerinin hazır olduğu sandık motifiyle anlatılır Anadolu’da.

Saç bağı motifi, ölümsüz olmayı simgeler. Saç bağı dokuyan kişi bu motifle evlenmeyi, çoğalmayı ve ölünceye dek sevdiğiyle olmayı istediğini anlatır.

Genç ve bekâr kızlar tarafından işlenen küpe motifi, kilimi dokuyanın, evlenmeye dair istekli olduğunu, dolaylı olarak ailesine anlatma yoludur. Genç erkeklerin ve kızların yuva kurmasını ve cinselliği temsil eder.

Çalışkanlığın ve üretkenliğin temsilcisidir yıldız motifi. Bu motiflerle dokuyanın, ailesi ve kendisinin çalışkan, gayretli olduğu anlatılır.

Farklı bir anlam yüklenerek nakşedilen bir başka desen de koç boynuzu motifidir ve “koçlu yanış”, “koçbaşı”, “gözlü koç” ya da “boynuzlu yanış” gibi tabirlerle adlandırılır. Koç boynuzu motifi erkekliği, kuvveti ve kahramanlığı sembolize eder.

Türklerin tarihinde kendine önemli bir yer edinen kartal da kilim ve halıları süsleyen motiflerden biridir. Gökyüzünün sembolü, geleceğin habercisi ve öteki dünyaya ruhları götüren kutsal bir görevli olarak görülür. Kartal motifi çevikliği ve kuvveti temsil eder.

Çok sık kullanılan motiflerden biride eli belinde motifidir. Dişiliği, doğurganlığı, kısmeti, neşeyi, uğuru, mutluluğu ve bereketi temsil eder. İlk insanların, üremeyi yalnızca dişilere ait bir süreç sanması ve erkeğin üremeye katkısını bilmemesi sebebiyle, ana tanrıçaları kutsal görüp taptıkları bilinmektedir. Bugün hâlâ halı dokumalarında kullanılmaya devam eden bu motifin kökeni, ana tanrıçalarla ilgili bu inanca dayanır.

Bereketli bahar yağmuruna kavuşma niyeti ile halı ve kilimlere dokunan ejderha motifi, pençeleri aslanı hatırlatan, kuyruğu bir yılana benzeyen, kanatları olan dev bir tür yılan sembolüdür. Su ile havanın efendisi ve gizli hazinelerin bekçisi olduğuna inanılmıştır.

Dokumacılıkta halı ve kilimleri süsleyen ilginç şekillerden biride bukağı motifidir. Bukağı, atın iki ön ayağına, otlağın uzağına gitmesin diye takılan zincirin ismidir. Bu zincirden ilham alınmış, halı ve kilimlere desen olmuştur. Anlam olarak aşkı, birliği ve ailenin istikrarını simgeler. Nişanlanırken yüzükleri kırmızı kurdele ile birbirine bağlama geleneği de bukağı sembolünden gelir.

Evet...

Duyguları, düşünceleri sözle, sohbetle anlatmanın yanı sıra somut objelerle de ölümsüzleştirmiş ve okunur kılmış eskiler, buna ruh ve estetik katarak hem de... Sonra da bize miras bırakmış kıymetini bilmeyişimizden yok olmaya yüz tutsa da bu günlerde.

Elin emeği, gözün nûru ile varlığın ve vâr olmanın ruhu işlenmiş halı ve kilimlere bakmak, dokunmak, onlarla hemhâl olup onların sessizce anlattıklarını okumak  bambaşka bir pencere açar benim gönül dünyamda.

Dilerim kıymetini biliriz de kaybolup gitmez bu duyguların, estetiğin, zarafetin, mânânın rafa kaldırıldığı maddeye müptela olduğumuz garîp yüzyılda...

Fatma SÜMER