19 Mayıs’ta meydanlar süslenir, marşlar çalınırdı… Şimdi gençler sahnelerde lorke lorke oynuyor, törenler pop şarkılar ve caz tınılarıyla geçiştiriliyor.

Oysa burada ciddi bir ironi var: Atatürk’ü anmak, onu sadece bir figür, bir fotoğraf, bir marşla hatırlamak değildir. Gerçek anma, anlamaktan; fikirlerini özümsemekten geçer.

Mustafa Kemal Atatürk bu millete yalnızca bir kurtuluş değil, aynı zamanda bir vizyon ve çağ atlama iradesi kazandırdı.
"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" dediğinde yalnızca bir söz değil, bir yönetim devrimi ortaya koydu.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" derken, dogmalara değil akla ve bilime yönelmemiz gerektiğini vurguladı.
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” dediğinde ise, mesajını gelecek nesillere emanet etti.

Peki biz ne yapıyoruz?

19 Mayıs’ları göstermelik programlarla, nostaljik kalıplarla geçiştiriyoruz. Oysa bu tarih, gençliğin öznesi olduğu, bir milletin ayağa kalkışını simgeleyen bir kalkış noktasıydı. Pop şarkılarla, caz performanslarıyla Atatürk anılmaz. Onun hayali; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerdi. Yani düşünen, sorgulayan, üreten, bilimle yol alan bir toplum.

Atatürk’ü gerçekten anmak istiyorsak, bunu yalnızca özel günlerde değil; her gün onun fikirleriyle, ilkeleriyle, hedefleriyle yapmalıyız. Onun portresine değil; vizyonuna, iradesine ve zihnine yönelmeliyiz.

Çünkü Atatürk’ün asıl mirası; törenler değil, hedeflerdir.
Gerçek anma; o hedeflere yürümekle olur.

Bu yüzden;
Anmayın Atatürk’ü. Anlayın.
Anlayın ki; bu ülke sadece geçmişin değil, geleceğin de umudu olsun.
Anlayın ki; 19 Mayıslar sadece kutlama değil, bir başlangıç olsun.
Anlayın ki; Atatürk’ün hayalleri, bu milletin gerçekleri haline gelsin.