Fatma SÜMER
Çağ iletişim çağı, ama insanlık en büyük iletişimsizliğini yaşıyor. İletişim için üretilen araçlar insanları birbirinden uzaklaştırır olmuş. Tarih, edebiyat, aktüel; her türlü bilgiye ulaşmak tabiri caizse parmağın ucu kadar yakınlaşmasına rağmen tüm bunlardan uzak, yoksun bir topluma dönüşmüş insanlar. Teknolojiyi gereksiz ve yanlış kullanım, toplumu milli, dinî, insanî değerlerden, gelenek ve görenekten, nezaket ve zerâfetten uzaklaştırmış. Bir yerde de bu değerleri kaybetmiş olmanın sonucu, toplumsal iletişimsizlik ve kopukluk olmuş. Çünkü zarûrî de olsa gerçekleşen diyaloglar egoist, kaba bir hâle dönüşmüş.
Oysa dinimiz ve gelenekleriniz doğru ve sağlıklı bir iletişimin bilinçli bir konuşma ve davranış kültürüne bağlı olduğunu bize en güzel biçimde anlatmıştır.
Büyük üstat Cemil Meriç "Üslubun kimliğindir." demiştir. İnsan konuştuğu zaman karakteri, kültürü, eğitimi, edebi, âdabı söz olur dökülür dilinden. Ancak, bahsedilen kaliteli iletişimi kurabilmek çoğu zaman teorik bir eğitimle sağlanamıyor. Burada insan mânevi bir ölçüye, fıtrî değerlerini beslemeye ihtiyaç duyuyor. İşte bu iki unsuru destekleyen yardım îlâhî sözlerden geliyor bize.
İletişimi kolaylaştıran, insana değer katan bu üslup kur'anda maddeler halinde şöyle anlatılmıştır: "Kibarca konuş."¹ yani sözü güzel söyle, Mûsâ peygambere gelen on emirde de yer verilen bu üslup iletişimi kolaylaştıran unsurlardandır.
Günümüze baktığımız zaman, kıyafetleri düzgün ama sözleri çirkin ve kaba insanlarla dolmuş etrafımız. Mevlânâ hazretlerinin; "Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok."  sözünü teyit edercesine.
Konuştuğun zaman "Gerçeği konuş."² öğüdü çıkar sonra karşımıza.  Özlerinde doğru olan insanlar sözlerinde de de doğruyu konuşurlar. Bu da sohbetin dinlenilirliğini, sözünün tesirini ve kişinin saygınlığını attırır. Öyle ki gerçeğin göz ardı edildiği, kurmaca haberlerin, yaşam ve davranışların alabildiğine yaygınlaştırıldığı bir zamanı yaşar hâle gelmişiz.
Konuştuğun zaman "Adâletli konuş."³ der Adl isminin sahibi. Kişi yaşayış ve davranışında olduğu gibi, sözünde de adaleti muhafaza etmeli. Çünkü söz de bir davranış kültürüdür. Aynı zamanda söz kişinin diğer eylemlerinin başıdır. Adâlet ise sadece terazide değil, söz ve davranışta da gerekliliği mühim bir erdemdir. Hattâ insanın kişiliğini o kadar kuşatmalıdır ki;  kişi düşmanına bile adil olma erdemine erişebilmelidir.

Hayatımızdaki insanları değerlendirecek olursak, varlığı bizim için ilk sırada olan insanlar vardır. Bunlar anne ve babamızdır. Sonrasında diğer yakınlarımız. Hayatımıza dahil olmaları hasebiyle bu kişiler bizim için özeldir. Bu özel kişilere duyulacak sevgi, saygı, yapılacak iyilik, elbette ilk olarak iletişimle başlar. İşte Rabbimiz bu iletişimin reçetesini bize şöyle vermiştir; "Zarifçe konuş..."⁴ Aynı zamanda bir emirdir bu üslup, hayatımızdaki özel insanlara karşı kullanacağımız... Hattâ, "... onlara öf bile deme, azarlama..." diyen bir başla emirle pekiştirilir.
Ancak zaman bizi bir çok değerden uzaklaştırdığı gibi, yeni neslimizi de bu kıymetli davranışlardan uzaklaştırdı. Verilen emeğin artışına tezat olacak şekilde, yok olmaya başladı bu değerli insanlara duyulan sevgi, saygı, merhamet kavramları... Sözler, davranışlar hitaplar ise olabilecek en saygısız hali aldı.
Yine insanî değerleri ve üslubu önemseyen bir başka buyruk da, "Dürüst konuş..."⁵ der bizlere. Zamanın ve insanların eğri büğrü olduğu bu çağda, kuşanılması zor bir değerdir dürüstlük. En sevgiliyi bile düşündüren değerlerden biridir. Zîrâ, " Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..." ilâhî buyruğu için " Beni ihtiyarlatan âyet demiştir. Çünkü büyük emek ister doğruluk ve kesin bir emirdir de aynı zamanda.
"Nazikçe konuş..."⁶ der bir başka öğütte. Ama buna rağmen mayası nezaket olan bir kültürün parçası, nezaketi, ince davranışı ve yaşamları ile örneklik teşkil etmiş bir toplumun mirasçısı olmamıza rağmen bu güzel elbiseleri üzerimizden çıkarmışız. Dilimizi süsleyen nezaket cümlelerini ilerleyen zaman içinde kaybetmişiz. Lütfen, rica ederim, özür dilerim, teşekkür ederim, afedersiniz gibi, insana dokunduğu zaman sihirli bir etki bırakan cümleler silinmiş gitmiş hayatımızdan. Yerini öz güven adı altında nezaketsiz, kaba kelimeler almış. Bu sihirli kelimeler gider de insanların arasında samimiyet kalır mı? O da terk etmiş elbette yavaş yavaş gönülleri...
Ve sonra, "Yumuşak dilli konuş..."⁷ diye devam eder iletişim öğütleri. Kalbi katılaşmış bir topluma ulaşabilmenin yöntemini verir Allah cc. Rasûlüne ve üzerinden bizlere. İnsanı yaratan onu en iyi bilmez mi? Ona ulaşmanın, etki etmenin yolunu öğretmiş bizlere. Ama bu tavsiyeyi de rafa kaldırarak şikayetlenir olmuşuz yalnızlıktan, kimsesizlikten. Oysa uyarmıştı bizi ve "  Eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi..." diyerek örneklemişti aksi davranışı Vedûd olan...
İletişimde kişinin sözünü dinlenir kılan, dostluk bağlarını kuvvetlendiren ve sahibine değer katan başka bir ilâhi formül de; " Yalansız konuş..."⁸ buyruğudur. Üslubumuzla oluşturduğumuz kimliğimiz bizi ya vezir eder ya da rezil eder. Söze karışmış yalan da kişinin kimliğini zedeler. Tüm saygınlığını, güvenilirliğini altüst eder. Lezzetli bir yemeğe düşen sinek misâli, murdar eder bütün kabı. Oysa doğru söz güven denilen kavî köprüler kurar insanların arasına...
İletişimi kolaylaştıran ve sağlamlaştıran başka bir öğütte; " Anlamalı konuş..."⁹ der varlığın sahibi. Hayatın her alanında olduğu gibi insanlarla olan münasebet ve diyaloglarda da boş, lüzumsuz söz ve davranışlardan kaçınılması, anlatılmak istenilenin kolay ve doğru anlaşılmasını sağlar. Söze olan itibarı arttırır. Zira bunu " Bana “cevâmiu'l-kelim” (özlü sözler, az sözle çok şey anlatma kabiliyeti...) verildi” diyen peygamberin hayatına baktığımız zaman, ona düşman olarak gelenlerin bile onu dinledikten sonra sözünün tesirinde kaldıklarını ve muhakkak onu tasdik ettiklerini görüyoruz. İşte Hz. Ömer gibi fevrî bir karakterin bile imanla şereflenmesine vesile olan, bu ilahî buyrukla, yani boş sözden kaçınıp özlü sözler söyleyerek gerçekleştirilen iletişimin sonucudur. Oysa şimdi doğru bilinen kişilerin bile sözleri öyle boş ve anlamsızlaşmış ki, insanları ferahlatan sohbet ve muhabbetlerin yerini insana dert olan, içini daraltan, moralini bozan, hattâ bunalıma sürükleyen söz trafiği almış...
İletişim çağı dediğimiz ama en büyük iletişimsizliğin yaşandığı çağda son bir ilâhî öğütte, "Düzgün konuşun..."¹⁰ şeklindedir. Sözü eğip bükmeden, dolandırmadan, herkesin anlayabileceği bir şekilde, içine yalan, riyâ, öfke, kin katılmamış duru kavramlarla ve cümlelerle kurulan bir diyaloğun başarılı olmaması imkânsızdır. Öyle ki, bu öğütleri bize bizi yaratan ve bizi en iyi bilen Rabbimiz vermektedir. Öyle ki, uygulanmasıyla cehâlet devri saadet asrına çevrilmiş, düşmanlar, hasımlar kardeşlik bağıyla birbirine bağlanmış, muhabbetin en kavîsi yaşanmıştır. Zamanın ve zeminin değişmesi insan fıtratını değiştirmez. Yani bu ilahî iletişim formülleri hep geçerlidir. Çağın teknoloji çağı olması, ilişkilerin sanallaşması insanı kendisine bile yabancılaştırmış, yaşamaktan ve yaşama dâir hiç bir şeyden zevk almayan, tatmin duygusunu yitirmiş bir varlığa dönüştürmüştür. Bu sebepten insanlar kendilerini bir boşlukta hissetmekte, bir arayış hali oluşmaktadır. Bu son yüzyılda kaybolan insanın kendini, özünü arayış çabasıdır. Bu çabanın olumlu bir sonuca ulaşmasını sağlayacak olan ise bu ilahî formüllerdir. Sosyal bir varlık olan insanın hem kendi mutluluğu, hem de fıtratı gereği hayatını birlikle paylaştığı insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmesi bu formüllerle mümkün olacaktır. Ve insan tavsiye edilen ilahî üslupla saygın bir kimlik kazanacaktır.

1.Bakara / 83

2.Al-i İmran / 17

3.Enam / 152

4.Îsra / 23

5.Îsra / 28

6.Îsra / 53

7. Taha / 44

8.Hac/30

9.Müminun / 3

10.Ahzab / 70