31 Ekim Salı günü TÜYAP’ın Beylikdüzü’ndeki 40. Kitap Fuarı’na gittim. Mayıs başındaki Antalya Kepez Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu fuara da gitmiştim.

LÜZUMSUZ BİR YAZI: BEYLİKDÜZÜ KİTAP FUARI

31 Ekim Salı günü TÜYAP’ın Beylikdüzü’ndeki 40. Kitap Fuarı’na gittim. Mayıs başındaki Antalya Kepez Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu fuara da gitmiştim.

Kitap fuarı bizim gibi taşrada yaşayan, sebzeyle oturup meyveyle kalkan bir toplum için biraz lüks. En yiğit okul öğretmeninin bile yılda bir kitap okuduğu, bırakınız kitap fuarını ilçedeki kitapçıları ve ilçe Halk Kütüphanesini bile ziyaret etmediği bir toplumda. Yazının lüzumsuzluğu da ondan kaynaklanıyor.

Sefaletimiz biraz da bundan kaynaklanıyor. Hem düşünsel açlığımızın hem de bedensel açlığımızın. Günübirlik siyaset dedikodularının ardına takılıp, gelecek için hiçbir öngörü çizmememizin nedeni de bu. Bir kazıkta bağlıymış gibi kendi etrafımızda dönüp duruyoruz.

Okumak insanın zihinsel konforunu bozar. Nasıl ki yeni yiyeceklerle tanışmayan kişi açlığının farkına varmazsa değişik düşüncelerle karşılaşmayan kişi de “bir şey bilmediğinin” farkına varmaz. Kendini allame-i cihan sanır. Hâlbuki o kendi koğuşunda oturup aynı noktaya bakan bir mahkumdur. Ne kapıyı yoklar ne pencereyi. Ne de birinden yardım istemek gereğini duyar.

TÜYAP Türkiye’nin en büyük fuar alanı. Kitap fuarı da ülkemizin en büyük kitap fuarı. Yurdumuzun değişik yerlerinde kitap fuarları düzenleniyor, ama TÜYAP en kapsamlı olanı. Çünkü yurt dışından da yayıncılar katılıyor bu fuara.

Gerçekten bu fuarı övüyorlardı da bana masal gibi geliyordu. Meğer masal değil destanmış (Masal, anlatanın ve dinleyenin olağanüstülüklere inanmadığı, destan ise inandığı edebi türdür.)

Fuarların hem üretilen ürünleri sergilemek, hem de bu ürünlerin halk tarafından ne kadar rağbet gördüğünü gözlemek gibi bir işlevi var. Ülke bazında baktığımız zaman hem kitap üretiminde hem de çeviri alanında herkese her keseye hitap eden ürünleri görebiliyoruz. Bu kadar kitap sosyal medyaya rağmen üretilebiliyorsa kitabın alıcı ve okuyucu bulamadığını söylemek kuyruklu bir yalan olur. Her ne kadar otobüslerde ve tatil beldelerinde elinde kitap olan kişi göremiyorsak da demek ki okuyan bir kitle vardır. Bu durum kültür kentlerinin ayrıcalığıdır. Taşrada kültür adına yaprak kımıldamazken üniversitelerin ve kaliteli orta öğretim kurumlarının olduğu kentlerde dişe dokunur bir okuyucu kitlesi var demek ki.

Okumak sadece yeni düşüncelere ulaşmak değil, tartışmak ve paylaşmaktır da. Bu, süte atılan bir kaşık yoğurt mayası gibidir. Önce düştüğü bireyin zihnini, sonra da yavaş yavaş toplumu mayalar. Yöremizdeki fuara katılan işletmeciler, ziyaretçilerin tohumlar ve üretim malzemeleri hakkında bilgi almaya değil, şapka ve fide almaya geldiklerini söylerlerdi. Bence ümitsiz olmamak gerekir. Bugün şapka alır yarın gübre. Kitap fuarını ziyaret eden çocuklar için de aynı şeyi söylemek mümkün. Bugün dersten kaytarmak için gelir, yarın geldiğinde birkaç kitap peyler, bir başka gün de kitap alır. Kaldı ki İstanbul’daki fuar bunun çok ötesindedir.

SOMSÖZ: UMUT, HER ZAMAN VARDIR.