Bu konuda daha önce yazı yazıp yazmadığımı bilmiyorum. Ama bu konuya değinmek istiyorum. Değinmek istiyorum, çünkü ben de sık sık gazete yazılarına gönderme yapıyorum, onlardan ilham alıyorum.

Kitap, kültürün dikey boyutu, gazete ise yatay boyutudur. Yani kitap geçmişteki olayları derinlemesine inceleme konusu yaparken gazete sıcak haberlerin ve gündemin peşindedir. Gazetedeki en köklü araştırmalar bile zamanla yarışılarak yapılmıştır. Orada arkaik sayılan konularda pek bir şey bulunmaz.

Gazete, dergi ve kitap kişilerin ilgi düzeyine göre yoklar ele aldığı konuyu. Gazete okuru, izlediği konuyu gazete düzeyinde, dergi okuru dergi düzeyinde izler. Genelde ilk okulu bitirenler sözlü kültüre, ortaokulu bitirenler gazete düzeyinde, liseyi bitirenler dergi düzeyinde, üniversite bitirenler kitap düzeyinde, kariyer yapanlar da kitaplık düzeyinde ilgilenirler. Yani turizmle ilgili dedkodulara kulak misafiri olanlar genelde ilk okulu, gazetelerdeki turizmle ilgili haberlere göz atanlar ortaokulu, turizmle ilgili bir dergi alanlar ve okuyanlar liseyi bitirmiş olabilir. Turizm konusunda kitap okumuş kişiler ise üniversitelerde ön lisans ya da lisans düzeyinde eğitim almışlardır. Tabii bu sınıflandırma kabaca yapılmıştır. İlk okulu bitirip kitap kurdu olanlar olduğu gibi kariyer yapıp günlerce kitap yüzü açmayanlar da vardır.

Madem kendimizden söz açtık devam edelim: Evet, gazetelerdeki yazılardan yararlanıyorum. Daha doğrusu onlar bana ilham veriyor, ben de o konudaki düşüncelerimi aktarıyorum. Siyasetin toplum için önemine inanmama rağmen siyasete pek dokunmuyorum. Çünkü bizde siyaset de futbol gibi yapılıyor. Geyik, geyik, geyik… Elde bir şey yok. Hiç olmazsa kalıcı konularda yazalım da yarına bir şey kalsın.

Kitap kültürü ayrıntılı ve zahmetli bir alandır. Ancak kariyer yapanların başvurması gerekir. Çünkü bilgiyi birincil kaynaklardan aynıyla almak gerekir. Aktarırken de aynı yöntem uygulanır. Dipnotlarda kaynaklar adıyla, yazarıyla, basım yeri ve yılıyla, bilginin bulunduğu sayfayla ilgili bütün bilgiler verilmelidir. Bunlardan biri eksik kalırsa bilgi çalıntı olur. Hem alıntı yapana zarar verir, hem de sahihliğine gölge düşer. Köşe yazarları bu yüzden kitap kültürüne pek az gönderme yapar. Zaten yayınlandıktan sonra kitabi bilgi orta malı sayılır. Herkes yararlanabilir.

Gazetecinin işi dağa taşa tohum serpmek gibidir. Bu tohumların kimi yiter, kimi biter. Zihni açık biri tarafından okunmuşsa paylaşılır ve güzel meyveler verir. Çarpık zihniyetli biri okumuşsa fitne ve fesat çıkarır. Bazı kişiler okuduklarını paylaşmaz. Ama onun zihnine o ışık düşmüştür bir kez. Ateşböceği gibi de olsa bir yerleri aydınlatacaktır. Çoğu gazeteci insanların beyninde yangın çıkarmak değil, en azından bir soru işareti yaratmak ister. O soru işareti eğer iyi bir beyine düşmüşse kendiliğinden gelişir ve cevabını buluncaya kadar sahibini rahatsız eder. Bazıları da okur, geçer. İmam-Hatiplerdeki eğitimde buna “yüzüne okuma” deniyor. Alışkanlık kazanmak için , Kur’an’ı Arapça aslından hiçbir şey sormadan, hiçbir şey öğrenmeden okumaktır. Nasıl okumaksa…

Okuyan kişiden elbette okuduklarını tartışması, içselleştirmesi ve orada bir davranış değişikliği isteniyorsa onu gerçekleştirmesi beklenir. Ama herkesten bir davanın militanı olmasını beklemek de yanlıştır. Kendi iç dünyası zenginleşse ve güzelleşse o da bir başarıdır.

SOMSÖZ: “OKUMAKTAN MANA NE? KİŞİ HAKK’I BİLMEKTİR.”

Yunus EMRE