İŞİMİZ YAZMAK: BİZ YAZARIZ

“KUŞTAN KORKAN DARI EKMEZ”

Geçenlerde hocalardan biri “Hocam yazının okuyanı yok. İnsanlar hele uzun yazıları hiç okumuyor” dedi. İşin ben de farkındayım. Şimdi günlük girenlerin kaydını tutuyor Google Amca. Ama okuyan yok diye yazmamak olur mu? Bırakınız okuma yazma oranının yüzde yüzlere yaklaştığı günümüzü, bu oranın yüzde beşlerde onlarda olduğu zamanlarda bile insanlar yazmaktan, gazete, dergi ve kitap çıkarmaktan vazgeçti mi? Vazgeçmedi. Portakal dalında kaldı diye bahçesine bakmaktan vazgeçen var mı? Deniz balık vermedi diye insanlar balığa çıkmaktan vazgeçiyor mu? Hayır.

Onlar bir yana, seçimlerde kazanamadık diye siyasette havlu atan var mı? Yok. Kaza bizi de öldürür diye madenlerde çalışan işçiler başka iş yapıyor mu? Ne gezer?

Velhasılı kelam, biz düşünceyi en kutsal şey bellemişiz. Nasıl çiftçi gıda yetiştirmeyi, sürücü ulaştırmayı, petrolcü akaryakıtı en büyük ihtiyaç sayarsa bizim için de düşünce insan için en büyük ihtiyaçtır. Sen mısır ekersin, biz düşünce ekeriz. Sen din bilgisi ekersin, biz dil bilgisi. Sen tıp ekersin, öteki tarımsal bilgi. Ama bilgisizce yapılan tarımın da, tıbbın da, dinin de insana ve insanlığa zararı çok büyüktür.  Ve geçmişten bugüne bizim zararımız bundandır. Düşünmeyi ve düşünceyi hor görmek. Geçmişte bir kasa domates bir öğretmen maaşı yapmış ve insanlar öğrenmek yerine domates yetiştirmeyi tercih etmişler.

Hâlâ insanlar ayda bir tek kitap alıp okumak yerine her gün bir paket sigara alıp içiyor. Hâlâ insanlar milyonluk evlerde oturup milyonluk arabalara biniyor, ama düzenli ve sürekli bilgi edinmek için ayda yüz lira ayırmıyor. Yüz bin liralık telefon kullanıyor, on bin liralık gömlek giyiyor, ama sağlığı için altı ayda bir doktora görünmekten kaçınıyor.

Onlar okumasalar da biz yazmaya devam edeceğiz. Çünkü bilgi bir tohum. Bugün yeşermez on yıl sonra yeşerir. Burada yeşermez, ülkenin başka bir yerinde yeşerir ve gölge verir, çiçek verir, meyve verir. Birini serinletir. Bir başkasının içini ısıtır. Bir köre göz olur, bir topala ayak, bir evsize ev. Şöyle iki yanınıza bir bakın! Bırakın güzel yollar yapmayı, güzel arabalara binmeyi, mağara kovuğunda yaşamak için bile bilgi gerekir. Bilmediğin zaman içini ısıtan güneş seni yakar, sana hayat veren su seni öldürür, hava seni hasta eder ve sürüm sürüm süründürür.

İşin bir başka boyutu da var: Bu millet bize emek verdi okuttu. Kazma tutmayı değil, kalem tutmayı öğretti.  Bu gökyüzüne, bu toprağa, bu denize ve bu millete borcumuz var. Bu borcu da ancak elimizden geleni yaparak ödeyebiliriz. Elimizden de yazı yazmak geliyor. Bize “Karanlığa küfretme! Bir mum yak!” dediler. Biz de onu yapıyoruz. Millet karanlığın farkında değil diye biz de mi karanlıkta oturalım? Millet kirliliğin farkında değil diye biz de mi şikâyet etmeyelim?

SOMSÖZ: ASKER YURDU BEKLER, YAZABİLEN YAZAR.