Yine bir 19 Mayıs.

Şiirlerle konuşalım mı bugün? Nazım diliyle. Az sözle, çok şey anlatarak, duygularımızı coşturarak, geçmişimizi, o günleri yeniden yaşatarak…

Yarın 19 Mayıs. Bir 19 Mayıs’a daha erişiyoruz. 19 Mayıs 1919. Türk tarihinin büyük günü. Kurtuluşa açılan yol. Yüce Önderimizin Samsun’a çıkışı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı başlatması…

İlk öğretmenlik yıllarımda aldığım, saman kâğıda basılı(1971 basımı) sayfaları eski mi eski, M. Yüzbaşıoğlu’nun derlediği, 494 sayfalık “Atatürk’ü Anma” kitabından alıntılarla eski günlerimize dönerek bugünü anmak istiyorum. Bu kutlu günümüzü, çocuklarımıza, gençlerimize şairlerimizin diliyle anlatarak kutlamak...

Bir ünlü şairimizin (Attila İlhan) ağıdıyla başlayalım söze, “Mustafa Kemal” adlı uzun şiirinden bir yeri okuyalım:

“Elsiz ayaksız bir yeşil yılan / Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal! / Hani bir vakitler, Kubilay’ı kestiler. / Çün buyurdun! Kesenleri astılar, / Sen uyudun. Asılanlar dirildi. / Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!"
*
“Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor, / Dokunmayın! Ağlamaktan bıkmam diyor, / Bu gece kıyamet gecesi. / Bu vapur Bandırma vapuru…/ Yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal, / Ben ölümden korkmam diyor, / Korkmam diyen dilleri: Toz oldu – toprak oldu. / Değirmen döndü dolandı: On yıl oldu.”

Daha kırklı yılların sonunda yazılmış bu dizeler. Bir daha Atatürk gibi bir önder gelmedi. Daha o zamanlar “kusurlar” işlenmeye başlamış. Yanlış adımlar atılmış, Amerika’nın oltasına takılınmış. Devrimler doğru korunmamış… Şairimiz yakarıyor:

“Bir kusur işledik, bağışlar mı kim bilir;/ O bize öğretmedi kazan kaldırmasını.”

Son dizeler, “Şu dünyanın işine bak! / Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!” diyen, sevgi dolu, özlem dolu, dertli sözlerle biter.

O dönemin şairlerinden Ahmet Altümsek’in, “Atatürk Yolunda” şiiri:

“ Küçüktük, küçücüktük, bebektik / Yurt elden gidiyordu az daha. / Yurt elden gidecekti, hep ölecektik / Mustafa Kemal Paşa çıkmasaydı ortaya.”

Son dizeler bir anttır, yurdumuzun gerçeğidir;

“Biz yürekten bağlanmışız Atatürk’e / Yürekten inanmışız ona. / Gencimiz, yaşlımız, kadınımız, erimiz / Dün onun yolundaydık, bugün onun yolunda.”

Şinasi Saba’nın, “Ata’mıza Halimizi Arz ederim” şiirinde; Atatürk, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin ilk yılları öyle güzel anlatılmış ki, bu dizelerin unutulup gitmesine, pek bilinmemesine şaşırıyor insan.

İlk bölüm, Atatürk, Atatürk’ün zaferleri, yurdun kurtuluşu üzerine:

“1881 yılında Selanik üstünde / Bütün haşmetiyle ağarmış tan /Bir mehdi bekler gibi beklemiş / Seni mazlum vatan.”
*
“1919 oluvermiş yıl / Bir mavi yıldırım aydınlatmış yurdu / Bütün helecanıyla (kalp çarpıntısıyla), bütün aşkıyla / Emrini beklemiş ordu.”
*
“Zaferler… Sonra sen başımıza geçen / Yurt memnun halinden baştanbaşa/ Seninle değişmiş her şey; / Seninle Gazi Mustafa Kemal Paşa.”
*
İkinci bölüm, Cumhuriyetin ilk on beş yılını, altın yıllarımızı anlatır:

“Tarlalarda boy verdi ekinler; / Kurudu sanılan nehirler taşıverdi. / Kahrolmuş memleketin yüzü güldü./ Unuttu insanlar olanca derdi.”
*
“Dağ dağ gezindi bir bereket / Güneşi nur ile doğar gördük,/ İnsanlar gördük tasadan âzâde,/ Evleri olsa da yıkık dökük.”
*
“Geçim derdinden uzak/ Bayram içindeydik çoluk çocuk/ Yağmur yağardı sâfi bereket/ Her şeyde alabildiğine bolluk.”

Şiirin sonunda da, 1938’den 10 Kasım’dan söz edilir;

“Ne varsa ortalıkta yanıverdi / Neşemizi veren Ulu Gazi / Neden, neden bıraktın bize bunca derdi.” denildikten sonra;

“ Samsun’dan çıkar gibi yetiş bize / Paşam, Ulu Ata, kahraman Gazi…” diye sesleniliyor Atatürk’e, tıpkı, şimdi bizlerin seslendiği gibi…


Ya Cahit Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda” adlı çok uzun şiirindeki şu unutulmaz sözler:

“Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı / Selam durdu kayığı, çaparı, takası / Selam durdu tayfası.”
*
“Bir duman tüterdi geminin bacasından bir duman / Duman değildi bu! / Memleketin uçup giden kaygılarıydı.”
*
“Samsun limanına bu gemiden atılan / Demir değil! / Sarılan anayurda / Kemal Paşa’nın kollarıydı.”

Ata’mıza seslenilir burada:

“ Sana borçluyuz ta derinden! / Çünkü yurdumuzu sen kurtardın / Hasta, yorgun düşmüştük, / Yaralarımızı iyice sardın.”

Halkımıza güven veren bu sözleri kim bilmez, kim ezberinden söylemez?

“Dedin ki: Bir güzel savaşmalı / Kurmak için yeniden; / Bilgiyle, inançla, coşkunlukla / “Öğün, çalış, güven!”

Atatürk anlatılır, devrimlerden söz edilmez mi?

“ Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti, / Bu milleti temiz ellerin. / Sana borçluyuz ta derinden / En büyüğü Mustafa Kemallerin!”

Bir yılı aşkındır okullarımız kapalı. Sınıf kavramı, okul kavramı siliniyor çocuklarımızın belleklerinden. Sınıfa giremezsek, okul havası soluyamazsak nasıl duyacağız şu duyguları? Behçet Necatigil’in ünlü “Resim” şiiri, şöyle başlar:

“Her gün, / Enginlerden engin, / Yücelerden yüce/ Bir duygu sarar bizi, / Bu sınıfa girince.”

Nedeni duvarında asılı Atatürk resmidir. Şöyle:

“Kürsünün üstünde bir resim: / Gözleri denizden mavi / Bakışları güneşlerden sıcak, / Dört mevsim.”
*
Kürsünün üstünde: / Atatürk'ün arkasında al bayrak, / Kollarını kavuşturmuş göğsünde.”

Sınıftaki Atatürk resminin önemini anlatır şu dizeler de:

“Bu resimle başlar bizim günümüz,/Karşımızda Atatürk’ü gördükçe / Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.”

Münir Hayri Egeli (1903 - 1970) anlatıyor:

Atatürk bir toplantıda soruyor: “Gençlik nedir?” Herkes kendine göre yanıtlıyor soruyu. Atatürk onları şaşırtan şu sözlerle kapatıyor konuyu:

“ Gençlik, bu inkılâbın (devrimin) fikirlerini, ideolojilerini benimseyip gelecek nesillere götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir.”

Atatürk, vatanı, bağımsızlığımızı gençliğe emanet etmedi mi? Gençliğe Hitabe, Nutkun son sözleridir. Şöyle başlar, günümüz Türkçesiyle:

“Ey Türk Gençliği,

Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve bağımsızlığının biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte de seni bu hazineden yoksun kılmak isteyecek içte ve dışta kötücül kişiler olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve Cumhuriyeti savunma zoruna düşersen, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin.”

Bu söylevin sonunu her genç ezberlemiştir:

"Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyetini kurtarmaktır.
Muhtaç olduğun kudret (güç) damarlarındaki asil (soylu) kanda mevcuttur!”

“Onuncu Yıl Nutku ( 1933),” 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda okunmuş, Atatürk’ün kendi sesiyle kayıtlıdır. Bu söylev; “Ne Mutlu Türküm diyene! diye biter.

1927’deki şu sözleri bize örnektir:

“Ben, 1919 yılı mayıs ayı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir güç yoktu. Yalnız büyük Türk ulusunun soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir güç vardı. İşte ben bu ulusal güce, bu Türk ulusuna güvenerek işe başladım.”

Eski yıllarımızdan beri ezbere söylenen, her gencin bilmesi gereken “Gençliğin Andı” ile bitirelim sözü:

“Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz.

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız!”

*
Bu yıl yine gerçek anlamında kutlayamadığımız, yine yalnızca gönüllerde kutlanan, gelecekte sonsuza dek kutlanacak, bu kutlu bayramımız;

“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”

Ulusumuza, gençliğe, içindeki gençlik hiç sönmeyenlere, yarının gençliğine kutlu olsun!

Ne demişti Atatürk:

“Sağlam bir gençlik Türkiye’nin mayasıdır!”

Feza Tiryaki, 18 Mayıs 2021