Bu konuda artık yazmayacağım diyorum, dayanamıyorum. Bu konuyu, olanı biteni, denilenleri düşünürken bile sinirlerim bozuluyor, korkunç bir umutsuzluğa kapılıyorum.

Sonra korku pompalayan haber başlıkları sabrımı tüketiyor. Adamın oğlunun küresel bir aşı firmasıyla ilişkisi var, bunu bilmeyen yok, aşıyla voliyi vuracaklar, hiç sıkılmadan kimseden çekinmeden her bulundu denen aşıyı öven, öneren sözleriyle gündem oluyorlar, bu kadarına da dayanamıyorum, patlıyorum…

Tüm hastalıkları yendi dünya, dünyamızda ölüm kalktı, her doğan sonsuza kadar yaşayacak eğer açlıktan, bakımsızlıktan, yaşlanmaktan, görünmez kazadan ölmezse derseniz, bu dedikleriniz bir gün gerçekleşirse, o zaman, bulaştıklarının yüz binde birinin, bazı hesaplamalara göre, milyonda birinin ölümüne neden olan bu virüsü şişirtin, başlıklardan indirmeyin… Var mı böyle bir şey? Yok.

O halde aynı haber sitesinin (DHA) başlığındaki bu iki haber neyin nesi?

Çin aşısı uygulanan iki sağlık çalışanında antikor oluştu.”

Açıklama şöyle: "Prof. Dr. Çelen, Diyarbakır'da aşı yaptıran iki sağlık çalışanının antikor sonuçlarının pozitif çıktığını açıkladı.”

Hemen aynı anda başka bir uzun söyleşi yan başlıkta:

"Antikoru pozitif insanlar da, hastalığı geçirebiliyor. Bu, antikorun miktarına, fonksiyonuna göre değişir.”(Prof. Ceyhan)

Her denileni böyle anında çürütmeye kalkışıyorlar. Korku canlı kalmalı. Herkes aşılanmalı!

Birilerinin hizaya gelmesiyle iş bitmiyor ki, bu ünlü kurul üyesi, aşı olmakla iş bitecek sanmayın, diyor.

Kimse bunlardan, yeni düzenin tutsaklığından kurtulamayacak gibi...

"Nüfusun yüzde 60'ı aşılanmadan, hiç kimse maskesini çıkarıp, mesafeye dikkat etmeden dolaşamayacak. Toplumsal korunma sağlanıncaya kadar bu önlemler devam edecektir." buyurmuş bu kişi. Ne bunu demeye yetkisi var, ne de seçilmiş, arkasında halk gücü olan biri bunu diyebilen. Daha da ileri gitmiş, dur diyeni yok ya hızını alamamış:

“Toplumsal korunma için mesela yüzde 60 oranında kişinin bağışık hale gelmesi lazım yüzde 90 etkili bir aşıysa, yüzde 66’sını aşılamanız lazım. Bunun iki doz olduğunu düşünürseniz, ortalama 130-140 milyon civarında aşının elde olması lazım. Türkiye’ye bu kadar miktarda aşının gelmesi de birkaç seneyi bulur."

Yani diyor ki, hepiniz aşılanacaksınız, en iyisi şimdiden aşı hemen gelsin diye bastırın, yoksa iki yıl daha böyle…

Maskelere fena tutulmuşlar, bırakacakları yok, bu kesin! Sosyal yaşam bir daha eskisi gibi olamayacak, yalnızlıkla, hareketsizlikle, sanal yaşamla terbiye edilecek insanlık!

“Görüyorum ki, insanların birçoğu yanlış anlamış; aşıyı yaptırıp, artık ne maskeye ihtiyacı olacağını ne de mesafeye ihtiyacı olacağını düşünüyor. Bu yanlıştır. Toplumsal korunma sağlanıncaya kadar bu önlemler devam edecektir.”

Beni kimse aşıya zorlayamaz demek bile, bu çirkin çarktan çıkaramayacak insanı. Aşılananları aşılanmayana saldırtacaklar. Ellerinde iğne kapıya dayanacaklar gibi…

Nasıl sigara içenleri köşeye sıkıştırdılar, tiryaki, sigarasına yeniden kavuşmak için her denileni yapacak, her sunulanı alacaktır. Aşılanmam diyene ilk tokat bu sigara bağımlılarından gelirse şaşırılmasın. Hesap kitap çok büyük.

140 milyon doz aşı deniyor, boru mu bu? Yetmiş milyon aşılanacak, ellerinden ne uçan ne kaçan kurtulacak… Yoksa kimsenin ağzını burnunu açtırmayacaklar, insanlar birbirine yaklaşamayacak… Korkulacak sağlıklıdan, ya hastalık yayıyorsa diye. Herkes diğerinin gizli bekçisi olacak, ihbarcısı, yakalatanı olacak.

Asıl öldürücü hastalıkları bıraktılar yüz binde, milyonda bir öldürücü denilen bu virüsle uğraşıyorlar.

Aşıcı Billi’nin Almanya’daki iş ortağı, doktor Uğur ve eşinin küresel şirketinin, bulduk, yüzde doksan etkili dediği genetik aşıya sevinmeye ne demeli? Anlı şanlı köşe yazarlarımız sevindirik oldular. Hepsi bilmezden geliyor bunların şirketinin geçmişini, Bill Gates’le ortaklıklarını, bulduk dedikleri aşının da ünlü mü ünlü, o çok tartışılan, yıllardır robotlaştırmayla birlikte konuşulan genetik aşı olduğunu. Dünyada bir ilk. Aşının genetiği. Hiç denenmemiş. Hücrenin çekirdeğini etkileyecek, insanlara neler yapacağı bilinmeyen esrarengiz bir aşı. Bu şirket bu teknolojiyle ta 2008’den beri araştırmalar yaparmış, sözde kanser üzerine imiş çalışmaları. Şimdiye dek ne bulmuşlar? Kanseri önlemişler mi? Bir tedavisini bulmuşlar mı? Nasıl olduysa, Ocak ayında Çin’de bu yeni korona virüslü salgını duymuş bunların şirketi, hemen aşıya hazırlanın emri verilmiş şirketteki beş yüz çalışana. Bunlar hem falcı, hem avcı… Nereden biliyorsun o şeyin Ocak ayında Çin’in uydurması olmadığını, bununla dünyayı korkutacaklarını, insanlığı maskeye sokacaklarını, açlıkla, işsizlikle, yalnızlıkla terbiye edeceklerini? Bu konunun uzmanı, tanınmış kişi Hüseyin Çiloğlu, bir aşı sekiz ayda bulunur ve uygulanır mı diyor haklı olarak. 26 yılda, 66 yılda bulunan aşılar var diyor. En az üç yıl denenecek ki sonra aşıya bulduk densin diyor.

Bir de, aşı denemelerinin saklanan yüzünü kimse kurcalamıyor. Bir kişi neden denek olur, ne verirlerse canını ortaya atar, sağlığını hiçe sayar da kendini denek yapar?

Brezilya’da ölen denek, Güney Kore’de ölen denekler duyurulmuyor bile haberlerde. Pisi pisine ölüm. Üç kuruş için, sağlık sigortası için, paraya doymaya şirketlerin yoluna canını vermek…

Çin aşısı için çalışanların fedakârlığı göz yaşartıyor. Bir üniversitenin bayan rektörü; bilinmeyen, ilerde başa neler getireceği sınanmamış Çin’in aşısını kameralar önünde deniyor. Bir de slogan atmış, yerseniz:

“Ya korona olacağız ya aşı!”

“Yok ya?”

Kolsuz, yakası açık, gece giyimi tarzı bir elbiseyle verdiği pozlar dizi dizi… Podyumla hastane odası karıştırılmış. Bu arada şeriat geliyor, dincilik her yanı sardı, herkesi kapatacaklar diye korkanlar bir rahatlasınlar, Batı ülkelerinden daha ilerideyiz, hekimler, meslek giyimlerini, bilim kadını iş giyimlerini çıkarmışlar üstlerinden. Ne önlük, ne ciddiyet…

Biz bilmiyoruz tabii, bunu diyene, “çift kör” kontrollü aşı denemesi adlı bu uygulamada, gerçek aşı mı, yoksa boş sıvı mı verildi, aşılanırmış gibi mi yapıldı kendisi…

Gün, göz boyama, bugün dediğini yarın inkâr etme, parayı verenin de düdüğü çaldığı dönem…

Niye dünyanın bu en zenginleri yalnızca aşı işine girdiler? İnsanları çok mu seviyorlar? Dünya nüfusu çok arttı, aşılarla azaltılmalı sözünü açık açık bu “Billi” değil de, biz mi dedik? Bu bilgisayarcılar, hangi hastalığa çare buldular şimdiye kadar? Yoksa bu yolla paraya para mı demeyecekler? Öyle hedef büyütmüşler ki, en az 300 milyon doz diye başlıyorlar söze, sonra kaç milyarın aşılanacağı hayalleriyle coşuyorlar…

Daha, salgın tiyatrosu başlatılmadan, bunlar aşı çalışmalarına çoktan başlamışlar, baksanıza, Ocak ayından beri üzerinde çalışıyorlarmış Billi ve ortakları bu genetik aşının. Yoksa çalışmaları epey eski mi, on on beş yıl öncesinin çalışmaları mı, araştıran var mı? Rusya, bu tür genetik aşı dayatmasından halkını korumanın yolunu, aylar önce, biz kendimiz aşıyı bulduk, onayladık onu uygulayacağız diyerek çözdü, deniyor. Çin için de aynı şey deniyor ama Çin’i kimse bilemez. Orası bir kapalı kutu. Oyun gayın onlarda, oyundan oyuna girmek de onlarda… Aşı işi zaten, “Çin işi, Japon işi,” bir zamanların ünlü sözüne göre de, “bunu yapan iki kişi…”

Aklınız alıyor mu, geçen Ekim’de, koskocaman bir kentlerini tümden testten geçirmişler. Ya da öyle dendi, aslında hiçbir şey yapılmadı. Sonuç tek pozitif test çıkmamış. Virüs oraları terk etmiş. Ne güzel, aşı da gereksizdir onlara, ancak bulduk, alın kullanın, derler… Kâr üstüne kâr ederler.

Bu haber, her yerde çıktı. Haber aklımızla alay ediyor ama ne gam… Nasılsa kimsede akıl kalmadı, algılar tutsak…

“NTV, Sağlık Haberleri: Çin'de (Qingdao kentinde) beş gün içinde 10 milyon kişiye corona virüs testi yapıldı, vaka bulunamadı. Geçtiğimiz günlerde 13 vaka olduğu için kısıtlamaların uygulanmaya başladığı şehirde, bu defa covid-19 vakası tespit edilemedi.”

Soner Yalçın, bahar başında, canlı yayında konuşan “Billi”nin dediklerine bakarak şu tehlikeye dikkat çekmişti:

O günlerde kapatılan sınırların açılması ile ilgili:

“ Sonunda kimin kurtarılmış bir kişi olduğunu aşı sertifikasından anlayabiliriz. Dünyada kontrol altına alınmayacak insanların olmasını istemiyorsunuz…” demiş Bill Gates, arkasından eklemiş:

“Sonuçta, küresel yeniden açılmayı kolaylaştıracak bu tür dijital bağışıklık kanıt olacak.” Burada Soner Yalçın, okuruna sormuş:

“Aşı sertifikası” ve “dijital” sözcüğü yan yana gelince aklınıza ne geliyor?” Bunu da sormuş şüphelenip:

“Aşı sertifikasının dijital versiyona sahip olması daha pratik; daha hızlı ve daha kolay olacak!” ne demek? Kimin aşı olduğunu gösteren “dijital sertifika”/ ufak elektronik parça-cip vücuda yerleştirilmek mi isteniyor?”

*
Yine bahar başında bu virüsle ilgili sorulan soruya Canan Karatay’ın yanıtını hatırlayalım mı?

Ben grip aşısına karşıyım.”

Bunun nedenini de açıklamıştı: “Virüsler her sene her dakika kılıf değiştirir. Virüs ve griplerin her sene yenisi çıkar bunun aşısı olmaz.”
Çaresini de veriyordu sağlıklı kalmanın: Bunun tek aşısı, tek yolu kendi hücrelerimizi güçlü ve sağlıklı kılmaktır. Onun için doğal besleneceğiz.”

Aşıyı ( Çin aşısını) iki dozla yapacaklarmış, iki hafta arayla. Bir iki ay kadar koruma sağlarmış. Daha sonra üçüncü dördüncü doz gerekir miymiş, araştırıyorlarmış. Aşılanmayla da iş bitmezmiş, ya virüsü yayıyorsan?

Asıl etkilenmeyen, hastalanmayan kişi toplum için tehlikeymiş. Bunlar yakalanmalıymış.

Yine bir ünlü televizyon kanalında “Tarafsız Bölge”de Bill Gates’in dediğinin bir benzerini, içine dini motifler katarak demiş bizdeki aşıcı bilim insanı Ceyhan:

“Gıda kaynakları aritmetik, insan nüfusu geometrik artar. Eğer bu artış böyle devam ederse insanlar yiyecek ekmek bulamaz.” dedikten sonra, devam etmiş:

“Şimdi buna Allah nasıl bir mekanizmayla ayarlamış bunu. İnsanlar belli bir ortalama yaştan daha uzun yaşayamaz. Bu neyle sağlanır? Bakteri yaratmış Allah, siz buna karşılık ilaçlar, antibiyotikler buluyorsunuz, öldürüyorsunuz. Bu sefer bakteriler, bu dengeyi koruyabilmek için direnç geliştiriyor. Allah neden virüsleri yaratmış? Çünkü insanların belli sayının üzerinde çoğalamaması gerekir. Yoksa kimse yaşayamaz.”

Ekim ayı sonunda bir Bilim Kurulu üyesi (Azap): "Koronavirüs hastalarında aspirin kullanıyoruz.” dedi. Herkes sevindi, rahatladı. Öyle ki eczanelerde aspirin kalmadı. Anında bir diğer Bilim Kurulu üyesi (Ceyhan) parmak salladı:

Covid-19 tanısı konulmadan aspirin kullanımı öldürebilir.”

Hiç duyulmadık, ender görülen bir hastalığın adı verildi:

Reye Sendromu” riskinden dolayı uzun süredir aspirini hastalarda kullanmıyoruz.”

Burada bir öyle bir böyle denmiş:

Koronavirüsü atlatanların plazması, hastaların tedavisinde çok az fayda sağlıyor.”24 Ekim, Habertürk.

Koronavirüsten iyileşenler, immün plazma bağışı yaparak başka hastalara umut oluyor.” 26 Ekim, TRT Haber.

Bir de bunu demezler mi? Haydi güneş gözlüklerine hücum!

Bilim Kurulu üyesi (İlhan): "Gözlük takanlarda koronavirüs hastalığının daha az görüldüğü ile ilgili bir yaklaşım söz konusu. Gözlük kullanınca maskenin üst kısmına gözlüğümüz baskı yaptığı için üstten maskenin içine partikül girmesi engelleniyor.”

Maskeler için de, bir yap, bir boz! “Türk Tabipleri Birliği” duyuruları:

Sağlıklı kişilerin maske kullanmasına gerek yoktur.” Mart, 2020.

Ertesi ay da aynı düşüncede ısrarlılar:

“Sağlıklı kişilerin toplum içinde dolaşırken maske kullanmasına gerek yoktur. Gereksiz yere maske kullanımı sakıncalıdır çünkü “bulaşı” daha çok arttırabilir. Ayrıca yüzde maske olması “yalancı” bir güven hissi uyandırmaktadır. “ Nisan, 2020.

Birden dönmüşler burada:

“Sözcü Gazetesi'nden Eser Akgül'ün haberine göre; TTB üyesi, Prof. Dr. Adıyaman, maske takmanın önemini belirtirken… “Haziran, 2020.

Yaygın maske kullanımı için gerekli önlemler alınmalıdır.” Temmuz, 2020.

Bu da iki gün öncenin TTB duyurusu;

“Sigara içimi nedeniyle maske kullanımının bozulduğu, bu yüzden...”

*
Aşı dağıtımı telaşı da başladı. Virüsler her yıl değişiyor diyenlerin kaçış yollarını akıllarınca kapatmışlar:

“DSÖ Baş Bilim İnsanı Dr. Swaminathan, korona virüsü mutasyonlarının aşı etkinliğini değiştirmesinin beklenmediğini söyledi.” 12 Kasım, 2020.

“Aşı kadar önemli bir diğer konu da aşının dağıtımı ve öncelik sırası.” imiş. İnsancıllık yarışı başlamış, İngiliz’in kraliçesi bile öncelikli kişi değilmiş, ikinci sıradaymış:

“İngiltere, aşı önceliği konusunda listeleme yaptığını açıkladı. İngiltere'deki aşı planlamasına göre, siyasi hiyerarşi dağıtımda öncelikli olmayacak.”

Sıraya ABD’den Mehmet Öz de girmiş, ağzı olan konuşmuş:

''Bu virüsten kaçış yok, istisnasız hepimiz yakalanacağız. Ama ne kadar geç kalırsak o kadar iyi. Kendinizi karantinaya alın. Virüsle en geç temas edenler en şanslıları olacak.”

Ne o, şaşırtmış dünyayı, ne aşı demiş, ne maske demiş… Ne demiş? Sağlıklı yaşayın demiş.

Parası olana, geçim sıkıntısı çekmeyene, ev gibi evlerde ailesiyle oturanlara önermiştir bunları. “Evine ekmek götüremeyen”den kime ne! "Var mıymış öyle birileri?"

“Hijyen. / Olabildiğince temizliğe dikkat edin./ Meyve sebze yiyin. / Bağışıklığa iyi gelen sarımsak, kefir, yoğurt gibi besinler tüketin. / Besin takviyeleri ve vitaminler alın. / Hareket edin ve evinizde bile spor yapın./ Sigarayı mutlaka bırakın. / Bol bol su için.”

Bakalım bu denilenleri hemen kim bozacak? Sıradaki ne?

Feza Tiryaki, 15 Kasım 2020