6367 sözcüklük bir yazı, bugün burada bitti. 19 Bölüm ile eşi dostu biraz yorduğumuzun farkındayız. Zaman zaman necip Türk milletinin uzun yazılara tahammül edemediği ve okumadığı dile getirilir. Bu durumun biz de –üzülerek- farkındayız. Ama ne yapalım hiçbir güzellik şıpınişi olmuyor. Bize duvar yazıları gibi, emojiler gibi bir bakışta emükleyüp bitireceğimiz hüptürük türünden yazılar değil, zihin açıcı yazılar lazım. Yoksa daha dizimizi çoook döveceğiz.

Ben, geçmişi yorumlarken de siyasi görüşümüzü biçimlendirirken de beyin teri dökmeye talip olmadığımız için şablon düşüncelere teslim olduğumuzu düşünüyorum. Demir, emekle çelik olur. Koruk, sabırla helvaya döner. Ama biz emek çekmeye üşeniyoruz.

Halbuki ne zihinsel emeğin ne de bedensel emeğin sermayesi vardır. Zihnimiz de bedenimiz de güç harcamak üzerine kurulmuştur. Onları verimli çalıştırmamakla biz hem kendimize haksızlık, hem de ülke insanına zulüm ediyoruz. “Eller aya, biz yaya” meşhur tekerlemede anlatılan şeylerin hepsi bizim bu zihinsel tembelliğimizin sonucudur. Ve millet olarak bizdeki bu atalet sürdükçe bizi gerilikten ne Erdoğan, ne Kılıçdaroğlu, ne Akşener, ne de Atatürk kurtarabilir. Peygamber bile kurtaramaz. Çünkü Allah herkese “çalıştığı kadar” verir.

SOMSÖZ: ANLAYANA…