MÜMKÜN DEĞİL BU DÜZENLE BARIŞMAK,

BİZE DÜŞEN AYNI YOLDA YARIŞMAK,

AHRETE Mİ KALDI GARDAŞ GÖRÜŞMEK?

O TOPRAKTA, SEN ZİNDANDA, BEN SÜRGÜN.

Mümkün değil bu düzenle barışmak,

Ozan Arif, düzenle barışık değil. Halbuki 12 Eylül öncesinde Ülkücü camia kendisini düzenin bekçisi olarak görürdü. Burada Atatürk’ün kurduğu ve hayal ettiği Cumhuriyet ile vatandaşlar, özelde ise ülkücüler arasındaki ilişkilere yakından bakmak gerekir:

Atatürk, bir devrimcidir. 100 yıldan uzun bir zamandır Osmanlı’nın yapmaya çalıştığı çağdaşlaşma konusunda onun gibi ayak sürümekten vaz geçmiş ve daha radikal (keskin) adımlar atmıştır. O, tam bağımsız, çağdaş ve milli değerlerine bağlı bir devlet kurmak istiyordu. Verdiği mücadele ve yaptığı devrimler hep bu amaca yöneliktir.

Atatürk bir Osmanlı’dır. Onun ekmeği ile büyümüş, onun verdiği eğitimi almıştır. Ama Birinci Dünya Savaşı ile birlikte imparatorluklar dönemi de bitmiştir. Artık dönem milli devletler dönemidir.

Cumhuriyet kurulalı 100 yıl geçmiş olmasına rağmen yurttaşlarımızın büyük bir kısmı hâlâ Osmanlı hanedanını baş tacı etmekte, Osmanlı ve hilafet dönemini kapattığı için Atatürk’e diş bilemektedir. Evet, Osmanlı bir dönem üç kıtada hüküm sürmüş, bu hükmünü 600 yıldan fazla yürütmüştür. Ama artık dönemini tamamlamıştır. İnsanların olduğu gibi devletlerin de bir ömrü olduğunu ve ömrünü dolduran devletlerin tarihin konusu olduğunu artık herkes biliyor. Osmanlı artık bir kadavradır.

Atatürk bu gerçeği kabul etmiş ve yeni Türk devletini yepyeni temeller üzerine kurmuştur.

İnsanlar kafa konforlarının bozulmasını hiç istemiyor. Hep geçmişe kaçmak, olanla yetinmek istiyor. Yeni şeyler denemek, yeni olanakları yoklamak onların zoruna gidiyor. Hele hele bizim gibi dini düşünceleri bir kambur gibi sırtlarında taşımaya alışmış olan uluslar yeniye ve yeniliğe açılmakta çok zorlanıyor.

Bence Atatürk’ün çevresinde de böyle kişilerden çok vardı. Osmanlı artığı olarak nitelendirilen bu kişiler Atatürk’ün devrimlerine karşı ayak sürümüşler, O öldükten sonra da makara geri sarılmaya başlamıştır.

80 yıl boyunca milli bayramlarda Atatürk devrimlerine bağlı kalacağımıza ant içtik. Her caddeye, her okula, her meydana Atatürk adını verdik. Ama bugün geldiğimiz noktada Atatürk’ü ve onun devrimlerini yadsıyan bir çoğunluk var. 1950 yılından itibaren Atatürk’ün partisi iktidara gelmedi. Ara sıra geldiği zaman da öteki kitle partilerinden başka bir şey yapmadı. Cumhuriyet’in son 70 yılına damgasını Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve Erbakan’ın partileri vurdu. Onlar da ülkenin kalkınmasına değil, kan kaybetmesine neden oldular.

SÜRECEK