YA SÜRGÜN?

Yalınkat düşünenler için sürgün cezası çok bir şey anlatmaz. Ha orada yaşamışım ha şurada diye düşünür. Ama bir yere kendi isteğinizle değil de silah zoruyla, kanun zoruyla, ceza olarak gitmişseniz bu çok büyük bir işkencedir. İşkence olmasının asıl nedeni bunun bir ceza olmasıdır. Tabii ki insan kendini oraya ait hissetmeyecek, oradaki durumundan memnun olmayacaktır. Bir de yöre insanının ona bakışı, yaklaşımı vardır ki işkenceyi katmerli hale getirir. Birçok yazan ozan sürgüne gönderildiği için onların dilinden okuduğumuz için sürgünün ne denli yakıcı bir ceza olduğunu çok iyi biliyoruz. Hayatının uzun bir kısmını sürgünde geçiren Refik Halit Karay’ın “Eskici” adlı öyküsünü bilmeyen var mıdır? O öykü aslında çocuğun değil, eskicinin öyküsüdür. Bizde Cumhuriyet döneminde önce 150’likler ve hanedan üyeleri apar topar yurt dışına sürgün edilmiştir. Daha sonra da gönüllü gönülsüz sürgüne giden birçok yazar, ozan ve gazeteci vardır. Başta Mehmet Akif olmak üzere Zekeriya ve Sabiha Serteller, Vala Nurettinler, Nazım Hikmetler, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Demir Özlü gibi sanatçılar ve birçok siyasetçi, bilim adamı, ülkedeki hava koşullarını beğenmeyip yurt dışına gitmişlerdir. Refik Halit ve Cevat Şakir de sürgünden nasiplerini almışlardır. Keşan İstanbul’dan uzak bir yer olmamasına rağmen yazarının o sürgünü nasıl yana yakıla anlattığını bilmeyen var mı?

12 Eylül sonrasında da gönüllü gönülsüz birçok insan yurt dışına gitti ve uzun yıllar orada kaldı. Yakın tarihin gönüllü sürgünleri arasında Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’yı sayabiliriz. İkisi de yurt dışına kaçmak zorunda kalmış ve orada vefat etmiştir.

Aklımıza gelir miydi hiç gardaş?

12 Eylül gününe kadar askerin ihtilal yapıp idam cezaları verileceği ve uygulanacağı, sokak kavgalarına katılanların, slogan atanların, grevlere ve öteki türden toplantılara katılanların yakalanıp hapse atılacağı, işkenceden geçirileceği hiç kimsenin aklına gelmemişti. Kurunun yanında yaşın da yanacağını kimse düşünmemişti. Çünkü her iki taraf da yurdu ve milleti kurtarmak için mücadele ettiğini, bunun da suç oluşturabileceğini sanmıyordu. Karşı taraftakiler haindi. Onları devlet ve yasalar cezalandırmıyordu, öyleyse kendileri cezalandırmalıydı. En azından karşı tarafın okumasına ve devlet katında görev almasına engel olunmalıydı. Bu düşünce her iki taraf için de en üstten en alta kadar geçerliydi.

SÜRECEK