Eskiden biz kendi yağımızla kavrulmaya çalışan bir toplumduk. Kilerde ne bulursak onu pişirir, karavanada ne çıkarsa onu yerdik. Özal devrinden sonra dışarıdan ürün ithali serbest bırakıldı, kendi ürünlerimizi beğenmez olduk. Bir de dedikodu çıkarıldı: Yabancı ürünler yerlilerden hem daha ucuz, hem daha kaliteliymiş. Gerçi kapitalist ve liberal zihniyet ondan sonra gemi azıya aldı. Kapitalist zihniyet ürünlerde çeşitliliğe gitti. Sadece dayanıklı değil aynı zamanda cicili bicili ürünler de üretmeye başladı. Özellikle Çin işin içine girince aynı görünümde beş liralık mal da üretti, 50 liralık da.
Yerli üretim yabancı üretimle rekabet edemez duruma geldi. Daha önceki gümrük duvarları ve korumacı vergi düzenlemeleri olmayınca piyasa çöktü.
Bu iktidar her şeyde yerli ve milli olduğunun reklamını yapıyor. Ama ne kadar doğru, ne kadar etkin olduğu tartışılır. Neden tartışılır? Çünkü her şey propaganda tezgahından geçirilip öyle ulaşıyor bizlere. Devletin ne istatistiği ne de geleceğe dönük tahminleri inandırıcı olabiliyor artık.
Yıllarca en yetkin olduğumuz alanlarda bile ithal ürünlere sarılırken hangi ürünümüz yerli diye övünebiliriz ki? Daha dün Adana’dan pamuk ihraç ediyorduk. GAP projesi ile milyonlarca dönümlük bir araziyi daha sulu tarıma açtık. Ama pamuk ithal etmeye başladık. Üstelik tekstil sektöründeki iddiamızı da yitirdik.
Basit bir çocuk oyuncağını ithal ediyoruz. Neden? Çünkü bizde tasarım zayıf. Bir ara okullarımıza teknoloji tasarım diye bir ders koyduk, sonra kaldırdık. Öğretmenlerini de idareci yaptık.
Yerli malı haftası hâlâ var. Neden var? Bilmiyoruz. Çünkü bu hafta 70-80 yıldır kutlanmasına rağmen yerli ve milli olanı tercih edecek bir kuşak yaratamamış. Son yirmi yılda iyi kötü milli bayramlarımız da güdükleştirildi. Milli tatlarımızın yerini uluslar arası tekeller kaptı. Çocuklarımız artık hamburger, tost, pizza yiyor, kola ve hüptürük içiyor.
Bunlara karşı olduğumuzu sanmayınız. Ama hükümetimizin bu konudaki politikaları da dindarlarımızın giyimleri gibi. Üstü başörtüsü, altı streç pantolon.
E-ticaret sayesinde artık dünyanın her yanından eşya satın alabiliyoruz. Çocukların dili bile plaza dili oldu. Onlar için artık dil milli bir şey değil. İnsanlar arasında iletişimi sağlayan bir araç. Türkçe olsa da olur, yabancı da. Emoji olsa da olur kırık dökük bir şey olsa da.
Dışarıdan alınan her şey kendi kültürünü de yanında getiriyor. Yani piza yiyen ve kola içen çocuğa siz Türk milletinin milli değerlerinden bir şey anlatamazsınız. Onun için ha Türk, ha İtalyan fark etmez.
Küreselleşme akımı milliyetçilik ile yaptığı yarışı kazandı. Nasıl kazanmasın ki? Küreselciler bütün reklam ve propaganda yöntemleriyle bindirdi milliyetçiliğe. Milliyetçiler ise çakaralmazlarla savunma yapmaya kalktılar. Dün de Türk yurdunda Türk’e ait her şeyi hor görenler vardı, bugün de. Dün de Türkler ağzı var dili yok, eli kolu bağlı esas duruşta bekliyorlardı, bugün de. Dün de siyasiler Mehmet’e biraz gaz veriyor, her şeyine el koyuyorlardı, bugün de.
SOMSÖZ: ELİN İYİSİ OLMAZ, İTİN DAYISI OLMAZ (ATASÖZÜ).
SÜRECEK