Alkış ve kargışın Arapça karşılığı dua ve bedduadır. İnsanoğlu öfkelenirse beddua eder ve öfkesi geçer. Bir iyiliğin karşılığında da dua eder ve iyiliğin hakkını böylece ödemiş olur.

Dinimizde beddua etmek makbul bir davranış değildir. Müslüman’a yakıştırılmaz. Onun için Arapça bedduamız pek yoktur. En yaygın kullanılanı ise “Lanet olsun!”dur. “Lâin” ise “lanetlenmiş” demektir.

Amerika kaynaklı filmlerde böyle çevrilen bir söz öbeği olmalı. Çünkü o filmlerde çok geçiyor bu söz.

Türkçemizde yöreye göre değişen pek çok beddua var. Var, çünkü beddua ve küfür ayak takımının öfkesini giderir. Onları sakinleştirir. Özellikle doğanın ve toplumun gadrine uğrayanlar öfkelerini ancak küfürle bastırabilir. Bunu fark etmek için uzağa gitmeye gerek yok. Kahvelerimizde konuşulanlara birazcık kulak misafiri olmak yeterli. Neyzen Tevfik boşuna “Küfür müsekkin-i asaptır” dememiş.

Bizim işimiz dua ile. Eskiden dilenciliği meslek yapmış kişiler vardı. Çok güzel dualar ederlerdi. Öyle dualar ederlerdi ki kaç lira verirseniz verin, helal ederdiniz. Hatta Levent Kırca merhum bunun bir parodisini de yapmıştı. O parodide dilenci otogarda dileniyorsa ayrı, hastane önünde dileniyorsa ayrı, adliye sarayının önünde dileniyorsa ayrı dualar ediyordu. Hasılat da ona göreydi tabii.

Bizde Arapça dualar bilmek ve etmek dindarlığın şanından sayılmıştır. Ne kadar uzunsa, ne kadar söyleyişe (mahrec) dikkat edilir ve Araplar gibi yapılabilirse o kadar makbul sayılmıştır. Ama insanlar anlamadıkları dilden bir sayfa dua duymaktansa anladıkları bir tek cümleyi daha makbul sayarlar. Kendi dillerinde yapılan bir dua ile daha çok doyuma (itmi’nan) ulaşırlar. Hocalar ne kadar “Kur’an Arapça inmiştir. Allah’ın dili Arapça’dır. Peygamberimiz de Arapça konuşmuş, ilahi hükümleri Arapça vaz’etmiştir” deseler de Türkler arasında Türkçe dualar da en az Arapça dualar kadar yaygındır.

Ben bunu kendimden biliyorum: Arapça sureleri ne kadar dinlersem dinleyeyim, ne kadar okursam okuyayım doyuma ulaşamıyorum. Türkçe ise gülümseyerek söylenen bir “sağol,” bir “yaşa” yetiyor da artıyor. Fazlasını da eşe dosta veriyorum.

Folklor kitaplarında ve dergilerinde yörelerimize özgü yüzlerce, binlerce Türkçe alkış ve kargış vardır. Bunların her birinin işlevi ve yeri ayrıdır. Bilenler yerinde bir alkış vererek gönül kazanır, yerinde bir kargış yaparak öfkesini sıfırlayıp rahatlar. Dedem Korkut’un dualarını bilmeyen yoktur.

Gerçi günümüzde geleneksel olan her şeye burun kıvıran bir kuşak var. Ama ben derim ki cebinizde insanların gönlünü alacak birkaç alkış (dua) bulunsun. İnanın yerinde verilmiş Türkçe bir alkış, çoğu zaman bir kese altından daha makbul olabiliyor.

Sağolun, varolun, yaşayın!..

SOMSÖZ: NE OLUR NE OLMAZ!..