Günlük hayat pek alışılmış. Gittikçe daha da alışılmış hale geliyor. “Güneşin altında yeni bir şey yok” diyen kişi böyle bir tekdüzelikten yakınıyor olmalı.

Günlük hayat pek alışılmış. Gittikçe daha da alışılmış hale geliyor. “Güneşin altında yeni bir şey yok” diyen kişi böyle bir tekdüzelikten yakınıyor olmalı. İleri yaşlarda hayatın tekdüzeliği çepeçevre ve sımsıkı kuşatıyor insanı. Hayret edilecek hiçbir şey yok.
Hâlbuki insan hayatı yeni şeylerle renklenir ve tatlanır. Yeni olaylar, yeni bilgiler, yeni kişiler görüp öğrenerek. Bu sırra erenlerin hayatları sonuna kadar bir cümbüş havasında geçer. Sürpriz budur. Ve hayat her zaman sürprizlere gebedir.
Eski kişilerin ve çiftçilerin hayatı çok tekdüzeymiş gibi gelebilir bizlere. Ama onların da hayatlarını renklendirecek çok şey var. Mevsimler, yeni doğanlar, askere gidenler, gelin olanlar, hacca gidip gelenler, bayramlar, özel günler… Güzel günlerdir. Bize tekdüze gelen hayat onlara göre öyle bir hızla akar ki… Bir göz yumup açmış gibi. Kışın karın yağmasını, baharda kuzuların doğmasını iple çekenler vardır. Onlar için hayat her gün yeniden başlar. Tabii hayatı bir cedelleşme olarak değil, eğrisiyle doğrusuyla, kahrıyla lutfuyla bir keyif ve zevk dilimi olarak kabul edenler için. 
Çevresindekilerin farkına bile varmaktan aciz olanlar, bir solucan gibi yaşar ve ölür. Mezar taşına da doğdu öldü yazılır.
Çevresine her an alıcı gözlerle bakmak ya da sürekli bir mucize beklemek genlerimizde mi oluşuyor yoksa sonradan kazanılabilir mi? Yani kör bir solucan gibi yaşayıp ölmek genlerimizde mi var yoksa sonra öğrenilebilir mi? Ben çok ayrıntılı olmamakla birlikte insanların birçok şeyi sonradan öğrenebileceğine inanıyorum. Çünkü insanoğlu ötesinden hiçbir beceri getirmiyor. Yüzde doksanını sonradan öğreniyor. Tabii dedesinden ve ninesinden gelen bazı becerilerde daha keskinleşiyor. 
Geçenlerde aklıma takıldı. Hani “uyanıkları askerde jandarma yaparlar” diye yaygın bir kanı var ya…  Ben de karakola gidip askerlere “Jandarma olmak mı insanları uyandırıyor, yoksa uyanıkları jandarmam mı yapıyorlar” diye sordum. Sorduğum kişiler de doğuda görev yapmış, teröristlerle çatışmalara girmiş kişilerdi. “Jandarma isterse uyanık olmasın. Çatışmaya girdi mi yapacağı her hatayı canıyla öder. Onun için arazide dolaşırken bile sürekli sak olmak zorundadır” dedi. Sakarya Fırat dizisinde telefon santralinde nöbet tutan erin karşısında “Düşman Dinliyor!” uyarısı vardı. 
İnsanoğlu birçok şeyi sonradan öğrenir. Öyleyse gözümüzü açmak gerekir. Bizi uyaracak, bize yeni şeyler söyleyecek kitaplar, olaylar, insanlar birer mucizedir. Hiç görmediğimiz bir çiçek bir yer, hiç duymadığımız bir söz ya da bir şarkı, hiç koklamadığımız bir koku bizim için mucizedir. Farkına varmadığımız takdirde geçip gidecektir. İnsanoğlu çocuklar gibi her an mucizeyi beklemeli ve ondan gıdasını almalıdır. 
SOMSÖZ: MUCİZE GÜNEŞİN BATIDAN DOĞMASI YA DA DENİZİN TAŞMASI DEĞİL, SİZSİNİZ.