Bu satırların yazarı aşağı yukarı 50 yıldır hamasetle iç içedir. Yeniyetmelik çağımda Kıbrıs savaşı sırasında ülkede hamaset tavan yapmıştı. Sonra liseye geçtim. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. Bu hükümet zamanında dergahta bargahta herkes vatan kurtarıyordu. O aralar ben de vatan kurtardım. Bu kurtarmalar üniversitede 12 Eylül’e kadar sürdü. Beslendiğimiz tüm kaynaklar vatan kurtarmak üstüneydi. Biz iktidar olursak kurtulacaktı vatan. 

12 Eylül yönetimi vatanı bir badireden kurtarmıştı. O sıralar askere gittim, gene vatanı kurtarmak bana düştü. Erzurum’a atamam yapıldı. Erzurum’daki öğretmenler benden daha vatanseverdi. Vatanı bir süre onlar kurtardı. Sonra İmam-Hatip Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandım. Burada çalıştığım 13 yıl boyunca vatanın hepsini ben kurtardım. Konuşma metinlerini ben hazırlıyor, şiirleri ben seçiyordum. Bu dönemlerde içim dışım vatan kurtarmak oluyordu. Sadece okulda değil, medyada ve siyasi haberlerde de vatan kurtarıyorduk. 

1974 yılından 2004 yılına kadar vatanı istisnasız ben kurtardım. 30 yıl. Dile kolay...

2002 yılında AKP iktidara geldi. Vatanı kurtarma sırası dindarlara gelmişti. Senelerdir itilip kakılan dindarlar hiç kimseyi itip kakmayacak, yolsuzlukları, rüşveti ve adam kayırmayı önleyeceklerdi. 

2008 yılında emekli olduğumda bir de baktım ki vatan kurtulmuyor. Sadece vatan kurtarma konusunda konuşuluyor. Çalışanlar değil, konuşanlar kahraman. 

2008’den sonra bir şey daha fark ettim: Biz vatanı kurtarmak için hep hazır reçeteler, muskalar, çığırtkanlar istiyoruz. Çalışmaya, gözünü kulağını açmaya, gelecek üzerinde zihin jimnastiği yapmaya pek niyetimiz yok. Hepimiz ilk hareketi karşıdan bekliyoruz. Kazanmak için sermayeyi riske atmak istemiyoruz. Siyasilerimizin, işini bilenlerimizin çocuklarının yata yata paralı askerlik yapmalarının, dağda hain kovalamanın ise gariban çocuklarına düşmesinin nedeni bu olmalı. Mehmetçik ölür, sakat kalır ama gemisini kaptan yürütür.

Merhum Mehmet Akif’in de şikayet ettiği şey budur. Yani dua ile muska ile elde etmeye çalıştığımız şey. Allahu Teala biz yatarken işlerimizi görmez. 

Bir de şunu fark ettim: Siyasiler bugünü ve yarını konuşmuyor. Hep geçmişi, hep geçmişi konuşuyor. Sadece siyasiler konuşsa olabilir diyeceğim. Gazetelerde köşe yazarları, kitap yayınlayanlar ve TV kanallarında yayınlanan diziler de geçmişteki kahramanlarımızı anlatıyor. Böylece neslimizin daha kahraman ve yurtsever olacağına inanılıyor zahir. 
Kanımca hamaset öyle ortalarda gezdirilecek bir duygu değildir. O, katlanıp bohçaya konulması ve ancak çok özel durumlarda ortaya çıkarılması gereken bir duygudur. O çok özel durum da bağımsızlığın tehlikeye düştüğü zamandır. 
Ordunun simgesi olan sancak gibi. Sancak bayrak gibi öyle uluorta gezdirilmez. Ancak çok özel zamanlarda törenle ortaya çıkar ve herkesten gerekli özeni görür. Biz ise hamaseti orta malı yaptık. 

Hamaseti bırakalım beyler! Günümüzü ve geleceğimizi konuşalım. Geleceğimizi, yani öteleri. Yoksa nal toplamaya devam ederiz.

SOMSÖZ: HAMASET VATAN KURTARMAZ.