Okuduğum metinlerdeki sözler, yurdumun seçkin şairlerinden alıntı.
Eski deyişle şair, “söz ipine inciler dizen kişi”dir. Onlar sözcüklerden yüzükler, küpeler, gerdanlıklar, kemerler yapar. Güzel elbiseler diker, güzel resimler yaparlar ki her yere cuk oturur. Her durumu açıklar. İnsanların gönüllerinde ve beyinlerinde çiçekler açtırır.
Atasözlerimiz ve deyimlerimiz vardır. Her birinin de bir hikayesi... o hikayeyi bilirseniz o deyim daha büyük bir anlam kazanır. Gönülden gönüle yollar kurar. Nasrettin Hoca’nın “Damdan düşenin halini damdan düşen bilir” ya da “Ye kürküm ye!” deyimleri gibi.
Aynı sözleri biliyor ve paylaşıyorsanız, aynı sözlerden keyif alıyorsanız o kişilerle tanışıklığınız derinleşir. Bu, aynı şairi, aynı yazarı, aynı kitabı okumak gibidir. Milletin bireylerini bu yollar birleştirir.
Şarkıları ve türküleri de diyeceğim. Onlar da -adı bilinsin bilinmesin- bir şairin eseri değil midir? Deyimler, şiirler, şarkılar, türküler, sözler... Kısacası bizi bizden alıp başka yerlere ve zamanlara götüren metinler... Bu yer ve zaman bazen çocukluk ve gençlik zamanlarımız, bazen dostlarla birlikte yaşadığımız muhteşem yer ve zamanlar olur. İnsan olmanın, bir toplumun parçası olmanın, o toplumla bir şeyler paylaşmanın lezzeti... Aynı dili konuşmanın, aynı şarkıyı söylemenin, aynı ortamda vakit geçirmiş olmanın keyfi...
Şiir okumamış, şarkı dinlememiş kişilerin başka insanlarla ortak bir yönü olabilir mi? Onların gönleri de dilleri de dikenlidir. Örseler, acıtır. Çiçek ve meyve vermez. Şair ise acıdan söz ederken bile söze lezzet katar.
SOMSÖZ: GÜZEL İNSANLAR, GÜZEL SÖZLERLE BESLENMİŞTİR.