Yazmanın nasıl bir tutku olduğunu bilenler bilir. Bazıları işi bu olduğu için yazar. Ama çoğu yazar için yazmak, bir keyiftir. Boş zamanlarında ille de bir şeyler yazmalıdır ki o zaman dilimini yaşanmış saysın. Aksi halde yitirilmiş zaman sayar.

Çoğumuz bir yazı okuduğumuz zaman “Yav bu sıradan şeyleri yazmanın ne anlamı var? Ben bunları zaten biliyordum” diye düşünürüz. Halbuki yazar her şeyi bilenler için değil, bir şey bilmeyenler için yazar. “Ben bunları biliyorum” diye başladığınız zaman zaten size söylenecek hiçbir şey kalmamıştır. En birikimli yazarların bile size verecekleri bir şey yoktur. Siz, “olmuş”sunuzdur. Yeni düşüncelere kapılarınız kapanmıştır.

Elbette insan okulda, sokakta ve yaşamında birçok şey öğrenir. Ama “tamam, ben her şeyi öğrendim. Başka bir şeye ihtiyaç yok” dediğiniz zaman artık yolun sonuna gelmişsiniz demektir. Artık sizin hiçbir olaya dikkatlice bakmanızı gerektiren bir şey yoktur.

Bu türden kişiler bir süre sonra fosilleşir. Kafası da yüreği de taşlaşır.

Biz insanların kafasına ya da yüreğine bir şeyler damlatmak için yazarız. O bir iksirdir. Okuyanın dünyasını güzelleştirdiği gibi başka birçok insanın da dünyasını güzelleştirebilir. Gecenin bilmem saat kaçında aklına gelen bir dizeyi şair bunun için yazar. Arının bal toplamak için her yere konduğu gibi yazar da herkesle bu iksiri bulmak için konuşur, her kitabı bunun için karıştırır. Birilerinin derdine derman olabilirse bunu en büyük bahtiyarlık sayar.

Şöyle bir düşünün! Okuduğunuz ve yararlandığınız yazıları, yazarları hayatınızdan çıkarıverseniz geriye ne kalır? Bazılarınız farkına varmayabilir ama yazılar olmasa hayatımız da etrafımız da çöl olur. Tabii içimiz de…

Merhum Peyami Safa, okumayı bir çeşit düşüncelerin evlenmesine, çiftleşmesine benzetmişti. Ve “Yeni düşünceler doğurmayan okumayı okuma saymamıştı.” Siz okumaya karşı tüm kapılarınızı kapatırsanız size Allah kelamının bile bir şey vermesi mümkün değildir.

Benim başkalarının beni okuması gibi bir kaygım yok. Düşüncelerimi ayıklamak, bu öksüz millete aklımın erdiğince düşündüklerimi ifade etmek için yazıyorum. Ama bırakınız millet, öğrencilerim ve arkadaşlarım, hatta çocuklarım için bile bir hayal kurmuyorum. Bir edebiyat öğretmeni arkadaşım, “Yazılarına kutsal sayfa muamelesi yapma!” demişti. O günden beri ince hesaplar yapmıyoruz. Sait Faik gibi, “Yazmak da neymiş? Yazacağım da ne olacak?” diye sitem de etmiyoruz.

Bizim millet bir gariptir: Hem hükümetimizin dağa taşa bomba atmasını onaylar, hem de “Bu pahalılık nedir?” diye sorar. Hem okumaz, hem de okuyan, zihni açık bireylerin demokrasilerine gıpta ile bakar. Hem çalışmaz, hem de çalışan, icatlar yapan milletlerin bizim ekonomimizle, güvenliğimizle, iç işlerimizle oynamasına kızar.

Kardeşlerim! Bu ülke için herkes elinden geleni yapmak zorunda! Biz yazıyoruz. Siz de üzerinize düşeni yapın!...

SOMSÖZ: KALKINMA, SİHİRLİ DEĞNEKLE OLMAZ!