Daha önce Uçarsu Efsanesini yazdık.

Bir kez daha yazmak istedik.

Diledik ki isteyen istediğini alsın!

Antalya’nın Elmalı ilçesi kuzeyden, batıdan ve güneyden Toros dağlarıyla çepeçevre kuşatılmıştır. Doğuya doğru uzanan Toroslar, Elmalı-Korkuteli yolu boyunca uzanır ve dar bir eşik oluşturur. Yolun güney kısmında ise gene birden bire yükselir ve 3200 metreye çıkar. Ova iki dağ silsilesinin arasındadır. Elmalı, ovanın doğu ucunda sırtını Elmalı dağına vermiş geçmiş yüzyılların anılarıyla baş başa yaşar. Hem tarihin, hem de mistik dünyanın ağırlığı onun omuzlarındadır.

Elmalı’dan 30 kilometre batıda Akdağlar tekrar zirve yapar. 3 bin metrelik Uyluk dağının eteğinde yeşil bir göl, gölün ovaya bakan kısmında da bir çağlayan vardır. Bu çağlayana “Uçarsu” denir. Dediklerine göre göl, dağın eteğinde genişçe bir harman yeri kadar olup suları orada kaynar ve orada batarmış. “Çağlayan gölün ayağı mıdır” derseniz ne he deriz ne yok deriz. Ayağıdır diyen de var, yok onun suyu ayrı bir gözeden gelir diyen de var. Tek bilinen Hıdrellez günü geldiğinde çağlayanın büyük bir gümbürtüyle patlayıp yağmurun ve karın durumuna göre ovaya doğru bir koşu tutturduğu. “Bu koşu ovayı boydan boya geçip ta Avlan gölüne kadar, hatta ovanın öteki ucundaki düdenlere kadar sürer” diyenler var.

Biz size bu Uçarsu’yun öyküsünü anlatmak istiyoruz.

Bundan yüzyıllar önce, bilinmedik bir zamanda bu Akdağların eteğinde sadece Yeşilgöl varmış. O göl de tıpkı şimdiki gibi dağın eteğinden doğar, oradan gene toprağa kaynayıp gidermiş. Gerçi Elmalı ovasının doğu kısmında Avlan gölü varmış. Çevresindeki kurdu kuşu, börtü böceği, ağacı çiçeği emzirirmiş bu göl. Ama Akçay Gömbe taraflarındaki topraklar yaz boyunca susuzluktan tamtakır, kuru bakır… Ot diye dikenler biter, karamık çalılarından başka da çalı görülmezmiş. Bu yüzden buralardan insan ayağı kesikmiş.

Yalnız…

Bu dağın dibinde, Gömbe’de, bir öksüz karıcık yaşarmış. Ne yaşını bilir ne yolunu izini... Kocası bir harpte cephede kalmış. Kadıncağız da gidecek yeri olmadığından burada bir taşın duldasında yaşamaya çalışırmış. Önünde üç beş keçi… Çoluk yok, çocuk yok… Ömrünü tüketirmiş.

Birgün bu kadın bir düş görmüş: Elmalı yanlarından yaşlı, ak sakallı beş adam… Düşmüşler yollara… Değneklerini kaka kaka gelip durmuşlar kadın nenemin çergesinin önünde. Kadın Nenem onlara “Hoşgeldiniz” demiş, bir seki göstermiş. Yaşlılar hiç konuşmadan geçip sekilenmişler. Ama adabınca oturmuşlar. Hiç konuşmamışlar. Kadın gitmiş keçilerden süt sağmış, yarımşar arpa ekmeği ile bunlara sunmuş. Adamlar sessizce ekmeği yiyip sütü içmişler. Sonra kuraklıktan dilim dilim olmuş toprağa bakıp ellerini kaldırmışlar. Fısıl fısıl dualar edip ellerini yüzlerine sürmüşler. Ayağa kalkıp helallik dilemişler. Kadıncağız “Benden yanı helal hoş olsun!” demiş. Madem gelip benim hanemi şenlendirdiniz, Allah da dünya durdukça sizi şenlendirsin!”

İşte o sene…

Hıdrellez geldikte, bu Yeşilgöl’ün altından bir su patlamış. Oradan aşağılara doğru kaynaya köpüre, coşa taşa akmaya başlamış. Bembeyaz köpükleri kar gibi, suyu ise buz gibiymiş. Yaz mevsiminde sadece bu su değil Akdağlardan esen serin hava da cana can katarmış. Demre’den, Kaş’tan, Fethiye’den insanlar toplanıp buraya dökülmüşler. Buralarda yurt tutmuşlar. Cana can katan havasının ve suyunun kıymetini bilmişler. Ağaç dikmişler, sebze ekmişler, hayvan yetiştirmişler...

Bu dağları, gölleri, suları kutsal bellemişler. Kirletmemiş, kirletilmesine göz yummamışlar. Gözleri gibi bakmışlar, korumuşlar.

Yörük kısmı için ille de yayla gereklidir. Bahar gelip de karlar dımır dımır erimeye başladı mı Yörüğü bir gıvşıltı alır. Bedeni karıncalanmaya, ayakları onu yaylaya doğru çekmeye başlar. Dağların dorukları çağırır onları. Zaten hayvanlarının da gözleri hep dağlara bakmaya, kulakları hep dorukları dinlemeye başlar. Yörük için yayla, ille de bu Gömbe yaylası gibi bir yayla lazımdır.

O kadıncağız ne olmuş derseniz bugün gitseniz o dağlarda öyle birçok kadın daha görürsünüz. Yoksuldur, teni güneş yanığıdır. Üst donu yamalıdır, ayaklarında lastik ayakkabılar vardır. Ama eri olmasa da, evinin kapılarını size açar, kuru katı bir şeylerle sizi doyurup yolcu eder.

Bu milletin mayası, o kadınların mayasındandır. Ademden beri dualıdır. Yemez yedirir, giymez giydirir. Gönlünün kapıları Gavur Müslüman herkese ardına kadar açıktır. Karşılık da beklemez. Bekler. İki dizim söz, bir gıdım bakış, cımıcık gülümseme.

Size de selamları va.