Ermeni’nin Rum’un yağlı ketesi Kaypak Müslüman’ı dinden çıkarır. SEYRANİ

Soner yalçın 14 Eylül günü Sözcü’deki köşesinde “Acı, Dilsizdir” başlığı altında yazdı. Yalçın o yazısında, “Belli tarihlerde hep birden Ermenilere, Rumlara, Kürtlere yapılan kıyımlar anlatılıyor da Türklere yapılan kıyımlardan hiç söz edilmiyor?” diye soruyordu. Sonra da tarih boyunca bize yapılan kıyımları anlatıyordu.

Bazı yazarlar Türklere karşı yapılan kıyımlar sanki hiç olmamış gibi davranıyor, varsa yoksa başka kıyımları anlatıyor. Bu millet Kıbrıs’ta, Kerkük’te, Balkanlar’da, Doğu Anadolu ve Karadeniz’de Yunan işgali zamanında Ege’de, Antep ve Maraş’ta, Adana’da öyle kıyımlara uğradı ki… Ama sanki bunlar hiç olmamış gibi Ermeni kıyımı, Kürt kıyımı, 6-7 Eylül olayları ve varlık vergisi gibi olaylar burnumuza dayanıyor. 1. Dünya Savaşı sırasında Müslüman Arap kardeşlerimizin Türk askerlerine yaptıkları unutuluyor.

Bizim geçen yazılarımızdan birinde dile getirdiğimiz “müstemleke kafası”nın bir belirtisi bu. Bu milletin ekmeğini yeyip başkasının kılıcını çalmak. Bu milletin kucağında oturup sakalını yolmak.

Bazıları, “Olan olmuş, geçen geçmiş” diye düşünebilir. Ama yabancı kılıcını çalanlar öyle demiyor. Her fırsatta, “kısa günde kırk kere” söylüyorlar. Sanki ötekiler sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi hep Türk’ün başına kakılıyor. Bunlar köpeksiz köy bulup değneksiz dolaşanlar. Türk’ün adına yapılan en küçük bir savunmaya kılıç üşüren bu tayfa, Ermeni’nin, Rum’un ve öteki asilerin “yağlı ketesi”nden çöplenenler. Her gün sarabilirler. Çünkü atalar ne güzel demişler: “Yalladığın it, bacağına sarar.”

Bize ilk taşı hiç günah işlememiş biri atsın! Bir ülkede devlete isyan etmenin cezası, ölümdür. Askere, kolluk güçlerine, devletin suçsuz günahsız vatandaşlarına silah çekmek, yağma ve talana karışmak en büyük suçtur. Bunu ne adına yaparsanız yapınız, hafifletici neden yoktur. 1915’te Ermeniler bunu yaptı. 1918’den sonra Rum çeteleri yaptı. Cumhuriyet döneminde Kürtler bunu kaç kez yaptı.

Türk basınında çöreklenmiş Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin ve ötekilerin bilerek ve isteyerek düşmanın kılıcını çalmasına bir diyeceğimiz yok. Domuzu kesmişler kanı büke akmış. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlığını benimseyip, nimetlerinden yararlananların böyle demeleri hiç hoş değil. Orhan Pamuk adlı yazarımızın bile Nobel almak için söylediği sözler bizim gözümüzde onu sıfırlamıştır. “Biz şu kadar Ermeni’yi öldürdük” derken hiç olmazsa onların da yabancı ülkelerin iğvalarına kapılıp isyan ettiklerini söyleseydi, gözümüzden bu kadar düşmezdi.

Şiirinden iki dizeyi aldığımız Seyrani bu şiirin bir dizesinde de “Yallılar ölüyü sinden çıkarır” diyor ki, Seyrani Baba’ya evliya dense yeridir. Çünkü sadece onun döneminde değil, 150-200 yıl sonra da durum değişmemiş.

Sözü bir hikaye ile bitirelim: Avcılar keklik avına giderler. Bir keklik yakalarlar. Keklik dile gelir:

-Siz beni ne yapacaksınız?

-Pişirip yiyeceğiz.

-Ben sizi doyurmam ki. En iyisi siz beni bir kafese koyun. Ben öteyim. Sesime gelen öteki kelikleri de vurun, pişirip karnınızı doyurun.

Avcıların başı,

-“Salın gitsin, der, kendi soyuna yararı olmayanın bize ne yararı olacak?”

SOMSÖZ: DAĞ DELİSİZ, YOL ÇALISIZ OLMAZ.