Milliyetçi duyarlılığı keskin olan bir çevrem var. Bunlar Face ve Whatsapp ortamında düşüncelerini dile getiriyor.
Bizim çevredir diye düşünmekle beraber bazıları dindarların samimiyetsizliğinden, bazıları da göçmenlerden, bunların yabancıların projeleri olduğundan dem vurup ülke olarak yolun sonuna geldiğimizi dile getiriyorlar.
Bir haftadır İstanbul’dayım. Otobüse binip kenti boyadan boya geçiyorum. Geldiğimiz noktada ülkemiz tam bir müstemleke olmuş görünüyor. Benim önceliğim dil. Dilimizin İngilizce etkisiyle Osmanlı zamanında yaratılan Osmanlıcadan daha çok kirlendiğini görüyorum. Plaza dili de denen bu dil Osmanlıcadan daha şirret ve daha tehlikeli. Çünkü Osmanlıca sadece okuma yazma bilenlere hitap eden bir dildi. Ve bu dilin yaygın olduğu zaman okuma yazma bilenlerin sayısı yüzde 10’un altındaydı. Şimdi ise herkes okuma yazma biliyor. Bu dil internet, tabela, televizyon, teknik yayınlar gibi birkaç koldan birden saldırıyor.
İlaç alıyoruz, kullanım kurallarını anlatan kağıdı her babayiğit anlayamaz. Bir elektronik eşya alıyoruz, kitap gibi kullanım bölümünde Türkçe kullanım kılavuzu 3-5 sayfa ve küçücük harflerle yazılmış. . Halbuki Türkiye 100 milyonluk bir pazar. Youtube’dan bir şeye bakalım diyoruz, bir dakikalık filmde yüz tane yabancı sözcük kullanılıyor.
Türkçe Osmanlı zamanında dağdaki çobanın, tarladaki çiftçinin dili olmuştu. Aydınlar onu küçümsüyor, dokundukları zaman hastalanacaklarını düşünüyorlardı. Bugün de aynı durum. Türkçe birkaç gayretlinin çabasıyla ayakta duruyor.
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere” bu konuda düzenleme yapacak kurumlarda hiçbir hareket yok. Türk Dil ve Tarih Kurumları, üniversitelerin dil ve edebiyat bölümleri, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Dil Derneği, Türk Ocağı, Milli Türk Talebe Birliği, Yazarlar Birliği, yerel yönetimler, sosyal medya…
Daha da elim olanı hükümetin yerli ve milli diyerek ortalığı inletirken dildeki kirlenmeye ses çıkarmamasıdır. Hükümet ortağı Milliyetçi Hareketin bu konuda dut yemiş bülbüle dönmesidir.
Hükümet var mı?
Hükümet yok mu?
Ey milliyetçiler! Hükümetin bir parmak şıklatmasıyla çoğu çözümlenecek olan bu sorunda muhatabınız milliyetçiler değil, hükümettir. Milliyetçilerin çoğu bürokrasi kademelerinde görev başındadır. Bir yandan dilimiz her şeyimizdir deyip öte yandan bu kirlenmeye ses çıkarmamak ihanetin önde gidenidir. Biz Kurtuluş savaşını o koşullarda 3 yılda kazandık, kültür boyunduruğundan kurtulmak için yüz yıldır debeleniyoruz.
SOMSÖZ: TUZ DA MI KOKTU?