Bir çocukla karşılaştım. Beni tanıyan çocuk, “Okul tatil oldu. Ben çok sıkılıyorum” dedi. Ona, “Kütüphaneye git. Orada seni eğlendirecek çok şey var” dedim. “Annem çıkınca yazdıracak” dedi.
O vaktin hiç gelmeyeceğini çok iyi biliyorum.
Okullar bir haftalık tatile girdi. 11 gün tatil. Hükümetimiz çocuklar çok yoruldu diye okul dönemlerini de ikiye böldü. İki ayda bir birer hafta tatil. Zaten bayram tatilleri, seyran tatilleri derken tatilden başımızı alamıyoruz. İki ayın başından ve sonundan da birer hafta çıkarın geriye kalan bir lokmacık zamandır. Neden böyle diyoruz? Öğretmen olduğumuz için biliyoruz da ondan diyoruz. Çocuklar tatile girdik, tatilden döndük rehavetine kapılır ve işi salarlar.
Bu tatiller çocuklara yapılmış bir iyilik değildir. Çocuk öyle okuldan, yeni şeyler öğrenmekten usanacak kadar nahif değildir. Ayrıca okulda arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı en mutlu zamanlarıdır. Zırt pırt tatil onları sıkar.
Hele hele okuma alışkanlığı kazanmamışsa... Erkek çocuklar bisiklete biner, kaldırımdan şimşek gibi gider. trafiği de kendini de tehlikeye sokar. Kız çocuklar ne yapsın? Henüz küçükse annesiyle birlikte mutfağa girmesine de izin yok. Bir hafta hiçbir etkinlik de yok. Ödev yok. Çünkü çok çok yoruldular.
Valiler, Veliler...
Çocuklarınıza bir iyilik yapın! Onlara, kütüphanenin onlara sağlayacağı ayrıcalıkları anlatın. Onları kütüphaneye götürüp kaydettirin. Oradan istedikleri kitapları alsınlar. Okumazsalar resimlerine baksınlar. Onlara okumakta rehberlik yapın. Rehberlik yapın ki zamanlarını değerlendirsinler. Onlara okumanın ille de bir üniversiteye gitmek, masa başı işi elde etmek için değil, insanı sıkıntıdan kurtarmak ve içini dışını güzelleştirmek için gerekli olduğunu anlatın.
Çocuklarımıza zamanı öldürmek için değil kazanmak için çalışmak gerektiğini öğretelim. En değerli kazanımın da bilgi ve beceri olduğunu. Aksi halde büyürler, çoluk çocuk sahibi olurlar ve üstümüze yıkılırlar. Bunun en büyük cezası ileri yaşlarda insanın kendini lüzumsuz biri gibi hissetmesidir. Ve hiçbir ceza bundan daha ağır değildir. Okuma alışkanlığı kazanabilirlerse ıssız bir adada kalsalar bile yalnız kalmazlar.
Bazı veliler okuma alışkanlığı kazandırma işini de öğretmenlere bırakıyor. Senin çocuğunun okuma alışkanlığı kazanıp kazanmadığı öğretmenin umurunda bile değildir. Hükümetimiz nasılsa öğretmenlerimiz de öyledir. Hükümetimiz okuyan insanları pek sevmez. Çünkü okuyan kişi her denene inanmaz. Okuyan kişi kul olmaz, birey olur. Ne istediğini bilir. Okumayan kişi günübirlik yaşar, okuyan kişi uzun vadeli düşünür.
Nasıl “akıllı düşman ahmak dosttan iyi”yse, okuyan düşman, okumayan dosttan iyidir.
SOMSÖZ: EŞEKLİKTEN KURTULMAK, OKUMAKLA MÜMKÜN.