Toplumda herkes bir görev üstleniyor. Herkesin de kerameti kendinden menkul. Yani herkes kerameti kendisinden biliyor. Yönetimi Belediye başkanına ve kaymakama, eğitimi milli eğitim müdürüne ve öğretmene, sağlığı sağlık müdürüne ve hekimlere ihale ediyoruz.

Herkes çığrışıyor: Din adamları, öğretmenler, hekimler, polisler, maliyeciler, kadınlar, sanatçılar, bilim adamları… Hepimiz toplumda mesleğimize özel bir statü istiyoruz. Günlerimizde de siyasiler bu zaafımızı bildikleri için ağzımıza bir parmak bal çalıyorlar. Biz de bir yıl geviş getiriyoruz. (Bizde “YAMDINMAK” diye bir sözcük var. “Tatlı bir şey yedikten sonra sürekli yalanıp durmak” anlamında).

Unutmayalım, çöpümüz temizlenmese kent kokar, salgın hastalıklar başlar. Mezarcı mezar kazmasa cenazelerimizi hayvanlar parçalar. Bahçıvanlar olmasa güzel bahçeler, parklar da olmaz. Bu sıralama böyle uzayıp gider.

Öyleyse tek tek meslekleri saymak yerine insanı yüceltmek gerekir. Hiçbir kaya, dere, tepe, hayvan ve bitki lüzumsuz olmadığı gibi hiçbir meslek erbabı da lüzumsuz değildir.

Siz tokatçıların, hırsızların, alkoliklerin, körlerin, cücelerin doktor ya da mühendislerden daha az mı zeki olduklarını sanıyorsunuz? Yoksa işçilerin memurlardan daha az mı yetenekli olduklarını düşünüyorsunuz? Böyle bir düşünce, hamdır, sakattır. Meslek hayatımızda hiçbir kimse “Ben yeteneksizim” demediği gibi hiçbir atanın da “Benim çocuğum yeteneksizdir” dediğini duymadım.

Dinimizde “hiç kimsenin ötekine üstünlüğü olmadığı, üstünlüğün ancak takvada” olduğu kuralı vardır. Bu kural çok doğru bir kuraldır. Yalnız takva kavramını azıcık farklı yorumlamak gerekir. Yani keramet ne meslekte, ne cinsiyette, ne soyda… Kişilikte. İnsanları şu meslekten bu meslekten diye takbih etmek (kabahatli imiş gibi göstermek) yanlıştır. Doğru olan, “Erdemli midir, becerikli midir, yetenekli midir, aklını kullanır mı, başkasını düşünür mü, cömert midir…” diye sorgulamaktır.

Eğer erdemliyse kim olursa olsun yanında, erdemsizse ne olursa olsun karşısında hizalanmak gerekir.

Keramet tek başına hiçbir kişide değildir. Gazeteci sadece sorunu ve çözüm önerisini yazar. Güvenlikten sorumlu polis ve candarma güvenlikle ilgili önlemleri alır. Öğretmen dersine girer, konuyu anlatır. Hekim hasta veya yaralı varsa tedavi eder. Daha ötesi? Daha ötesi yok. Ne öğretmenden güvenliği sağlaması beklenir, ne de gazeteciden hüküm vermesi. Herkes kendi işini iyi yaparsa işler tıkır tıkır yürür. Aksi halde işler arapsaçına döner.

Burada bir yerde işlerin yürümesinden sorumlu olanları unutmamak gerekiyor. İlçede kaymakam, emniyette amir, eğitimde ilçe milli eğitim müdürü, ya da okulda okul müdürü işlerin yürümesinden sorumludur. Bunlar koronun yöneticisi gibidir. Koroyu iyi yönetirlerse insanın ayağını yerden kesen ezgiler, kötü yönetirlerse sadece gürültü yükselir.

Keramet tek kişide değil, hepimizde. İyi insanları seçer, iyi insanların iş başına gelmesini sağlarsak her şey iyi olur.

SOMSÖZ: KERAMET HEPİMİZDE.