TDK’nın sözlüğü oyun için birçok karşılık vermiş.
TDK’nın sözlüğü oyun için birçok karşılık vermiş. Temel anlamı “Bedeni ve zihni geliştirmek için yapılan etkinliklerin tümü” olan oyunun mecaz anlamı yanında başka anlamları da var. Ama hem bedensel hem de zihinsel yetenek gerektirmesi oyun için şart. Bu yüzden hem eğitici rolü var, hem de hoşça vakit geçirme işlevi.
Geleneksel oyunlarımız bireyi hem zihinsel yönden hem de bedensel ve ruhsal yönden geliştirmeye yöneliktir.
İnsan oyun oynarken kendisine yaşam boyu lazım olacak olan işbölümünü, işbirliğini, kaçmayı, kovalamayı, dayanmayı, saklanmayı, korkutmayı, korkmayı... öğrenir. Beğenilmenin, seçilmenin, başarmanın, kazanmanın... tadına varır.
Bilindiği gibi dans ve taklit de oyundur. Bu yanıyla yaşam boyu insan oyun oynamayı öğrenir. İnsan korumayı, gülümsemeyi, duygu ve düşüncelerini gizlemeyi, bilip de bilmezden gelmeyi hep taklit ile öğrenir. Dansın amacı ise kendidir. Küçücük çocukların dans ettiğini görünce ritm duygusunun insanın genlerinde olduğunu düşünebiliriz. Dans çoğunlukla müzik ve hareketin birleşmesinde gözlenir. Bu, hak vergisi bir yetenek olmalıdır. Çocukları dans etmeye yönelten şey ise beğenilme duygusu olabilir.
Nostaljik olanlar çocukken sokaklarda doya doya oynayabildiklerini, yorulduklarını, terlediklerini, acıktıklarını özlemle anıyor. Onlara çekici gelen şey işte oyunun her çeşidini sere serpe oynadıkları ve sözünü ettiğimiz becerileri kazandıkları çocukluk dönemidir.
Günümüzde çocuklar daha çok zihinsel oyunlar oynuyor. Halbuki kişiye beden sağlığı da gerekli. Bu da bedensel etkinlikle mümkün. Spor ile bu eksiklik giderilebilirse de spor alışkanlığımız pek olmadığı için çağın hastalığı olan şişkoluk hastalığı çoğalıyor. İnsanın bedeni ile zihni ve ruhu birlikte gelişmelidir. Bizimkilerin belki zihni gelişiyor, azıcık da ruhsal doyuma ulaşıyorlar. Ama bedensel gelişme yok. Büyümeyi ve şişmanlamayı gelişme sayarsanız var. Ama yediği içine sinsini, dengeli beslensin, bedenen sıkı ve hormonal dengesi yerinde olsun diyorsanız sıfır.
Eskiden çocuklarımız okula yaya veya bisikletle giderler, bu da bedensel gelişmelerine katkı yapardı. Şimdi o da yok. Olmadığı gibi köyden gelenler yatılı oldu. Beden eğitimi dersleri dersten sayılmıyor. Okulların bahçeleri öğrenciye düşmesi gereken birim alandan yoksun. Bu yüzden öğrenci okulda büyük hareket yapamıyor.
Çocuklarımız için telefonlarda oynanan bilgisayar oyunları doyurucu gelebilir. Bu bence sıcak ev yemeği bulamayanların şu ya da bu biçimde midelerini doldurmalarına, açlıklarını bastırmalarına benziyor. Çünkü normal yemek zamanında, aile ile birlikte yenir. Orada sohbet edilir, günlük yaşamda kimin neler yaptığı konuşulur. Yani hem vaktinde hem de insan insana ilişki gelişir. Çocuklarımız çağdaş beslenmede hem vakit kavramını, hem insanı, hem de sıcak yemek kavramını ihmal ediyor, karınlarını, kafalarını ve ruhlarını abur cubura alıştırıyor. İnsanı yitiriyoruz.
Aileler çocuklarının rahat etmesi için cebine para koydukça, korumak için oyun oynamalarına engel oldukça, onları arkadaşlarından ve öteki insanlardan izole ettikçe kazanmıyor kaybediyorlar. Atalarımızın “Ata dost gibi bak, düşman gibi bin!” sözü yabana atılacak bir söz değildir. Çocuğu esirgedikçe yitirirsiniz. Bırakınız oyun oynasın! Acıksın, terlesin! Kendisi için ve başkası için bir şeyler yapmanın tadına varsın. Bencilliğin ne kötü bir şey olduğunu oynayarak öğrensin. Oynayarak öğrensin!
SOMSÖZ: İNSAN YİTMESİN! YİTMESİN!