Azeri yazar Ahmet Caferzade’nin “Anamın Nağılları” adlı kitabını okumuştum bir zamanlar. Oradaki bir masalda ana kocasına “öldükten sonra bir elini kesmesini ve o eli süpürgenin içine dikmesini vasiyet eder. Düşüncesine göre eşinin yeni aldığı kadın kızını o süpürge ile dövecek, süpürgenin içinde de ana eli olduğu için kızı dayağı anasından yiyecek, böylece hiç incinmeyeCektir. Öyle de olur. Yeni gelen nemrut kadın kıza olmadık eziyeti eder, hergün süpürge ile döver, ama kız gittikçe güzelleşir ve gürbüzleşir.
Masal tabii. Ancak atalar, “Ananın bastığı civciv incinmez” der.
Kemal Tahir’in “Devlet Ana” adlı romanı nedense devletin ana mı yoksa baba mı olduğu konusunda sorular oluşturur kafalarda.
Halbuki Kemal Tahir’in romanının kahramanı olan kadının adı “Devlet”tir.
Değilse devletin ana mı yoksa baba mı olduğuna dair bir gönderme yapmaz yazar.
Analar çilekeştir. Çocuklar analarına nazlanır da baba ile biraz resmidir. Baba otoriterdir. Bizde devlet, otoritesiyle babaya benzetilir. Hatta devlet alacağına şahin vereceğine karga davranarak, halktan vergi alırken ve yasaları uygularken sert davranarak bu algıyı pekiştirmek ister gibidir. Bugün devlete borcunuz varsa paranız bankaya yatar yatmaz devlet el koyar. Bankaya para yatırmazsan malına el koyar. Malın yoksa cenazene borç çıkarır. Ara sıra af falan çıkarsa da o aflardan hep büyük balıklar yararlanır.
Erdoğan her ne kadar CHP zihniyeti diyerek 1923-1950 yılları arasındaki tek parti devletini kötülüyorsa da devlet hâlâ babadır. CHP’nin tek parti devletinin üzerinden 75 yıl geçmiş. O zaman devlet yoksuldur. Asıl sorun kafalardadır. Devlet, işlerini yarı ümmi insanlarla yürütüyordu. Bugün bile devlet trenine atlayabilen güzel bir mayış, bolca tatil ve gittiği yerlerde ayrıcalıklı vatandaştır. Her ne kadar “Modern devlet sosyal devlettir, vatandaşı arasında ayrım yapmaz, bugün git yarın gel olmaz. Devlet enerjiktir” gibi laflar ediliyorsa da devleti yönetenlerde ve devlet memurlarında, bürokraside kafa aynı kafadır. Sosyal devlet anlayışı seçilmişlerde devleti vatandaştan korkar hale getirdi. Vatandaş oy vermez diye her sorunun zerine para serperek çözülmeye çalışılıyor.
Halbuki devlet adalet üzerine kurulur. Yani yasalara uymayanları babanın oğlu olsa affetmeyecek, yasalara uyanlara kanlın bile olsa dokunmayacaksın. Şeriat postu budur.
75 yıl önce dayak cennetten çıkmaydı. Dolayısı ile devletin karakollarında adam dövmesi, vergi için köylünün zahiresini yağmurda yaşta dışarıda bekletmesi, askerde ve okulda dayağa göz yumması doğaldır. “Sosyal devlet” anlayışının bizde şimdiye kadar yaygınlaşması gerekirdi. Yaygınlaştı, ama çarpık yaygınlaştı. Kadın kocasından ayrılıyor, babasının maaşını da alarak ömür boyu mayışlı yaşıyor. Kocasının mayışı da oluyor, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bunun adı sosyal devlet oluyor. Biri 25 yıl bağkur ödüyor, emekli oluyor. Öteki kayıt yaptırmış prim ödememiş devlet bir yasa ile onları da emekli ediveriyor. Hem de 25 yıl prim ödeyenle 25 kuruş prim ödemeyen aynı emekli mayışına talim ediyor.
Bütün bunlar vatandaşın devletine ve adalet mekanizmasına olan güvenini sıfırlar. Güvenin olmadığı bir ülkede de ne yasaya saygı olur, ne de öteki kutsallara. İnsan babasına neden güvenir bilir misiniz? Çünkü onu yağmurdan çamurdan, kardan kıştan, düşmanın zulmünden koruyan kişi babadır. Baba böyle değilse ailenin sırtında bir kamburdur. Ne çocukları saygı duyar ona ne eşi, ne de öteki kişiler.
Ana çocuklarını sarıp sarmalar. Esirger. Baba ise biraz hoyrattır. Gerekirse azarlamaktan geri durmaz. Ama başkalarına karşı da yavrusunu korur gözetir.
İnsan en sıradan işi yapabilir. Hatta pis işleri de... Ama işini iyi yapmıyorsa itibarı da olmaz. İşini iyi yapan bir kundura tamircisi, işini adam gibi yapmayan müdürden daha değerlidir ve saygıya layıktır.
Babalık görevini iyi yapmayan baba, baba değil, iskele babasıdır.
SOMSÖZ: DEVLET, BABA MIDIR YOKSA İSKELE BABASI MI?