Bazen bir ibare insanın bakışını değiştiriveriyor. Fuzuli, “Bir nokta gözü kör eder” demiş ya. Ben de “Bir nokta insanı uyandırır, uyanık yapar” diyorum. Hanıma zaman zaman “Aşcım” diye takılırım. Uyanıp sorarsa da İngilizcede c’lerin “k” okunduğunu söylerim. Ne de olsa arada bir harf farkı var. Bazen de “ascım” olur.
Bir sözde “Eğitim sistemimizin iki şeyi eksik: Bir eğitimi, iki sistemi..” deniyor ki doğrudur.
Bizim “Milli Eğitim”den bir harfi değiştirince ortaya güldüren ayna durumu çıkıyor. Bakın nasıl?
Milli eğitime ömür vermiş bir kişi olarak eğitimimizin “milli” değil, “pilli“ olduğunu söylemek zor değil. Pillidir çünkü pil dediğimiz şey uzun soluklu bir enerji kaynağı değildir. Zaman zaman biter. Hem de en olmadık yer ve zamanda. Bizim eğitim de bitmiş görünüyor. Yetiştirdikleri ortada. Ne doktorumuz doktor, ne mühendisimiz mühendis, ne hukukçumuz hukukçu, ne de öğretmenimiz öğretmen. Bunların hepsi de pilli eğitimin tezgâhında yetişmiş, tornasından geçmiş kişiler. Gâvurlar bizim okullarımıza denklik vermekte zorlanıyorlar. En kaliteli elemanlarımızı bile bir kez daha elden geçirip ondan sonra iş veriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vize bunun en iyi göstergesi. Bırakınız gelişmiş ülkeler ligindeki ülkeleri, gelişmemiş ülkeler de bizim vatandaşlarımızı itip kakıyor. Üniversitelerimizden ilk bine giren okul sayısı bir elin parmakları kadar.
Peki bu okulların verdiği eğitim ne kadar milli olabilir? Olamaz. Ancak “pilli” olur. Çoğu zaman onun da pili bitmiş olur.
Milli eğitim öncelikle milli değerleri öğrenmiş ve özümsemiş insanlar yetiştirmelidir değil mi? Çünkü milletlerin geçmişten getirdiği bir takım değerler vardır. Kişilik bu değerleri benimsemekle ortaya çıkar. İt ittir, kurt kurttur. Eğer kurt, kurt gibi davranmıyorsa melezdir, kırmadır. Ne yapacağı belli olmaz.
Bizim eğitim milli değil, pillidir. Bu yüzden tezgâhından geçenlerin pili ne zaman bitecek bilinmez. Kendi pili zaten bitmiştir.
Ne kuşa benzer ne deveye... “Uç!” dersiniz, “Ben deveyim” der; “Yük taşı!” derseniz, “Ben kuşum” diye cevap verir.
Milli sözcüğünün hükümetlerin görüşleriyle değil milli mutabakatla değişen politikalar oluşturmak olduğunu söylerler ki doğru olan budur. Milli eğitim partiler üstüdür ve öyle olmalıdır. Bizim eğitimimiz ne millidir, ne dinidir, ne de insanidir.
Bazen kısacık bir video, bir karikatür, bir fotoğraf ya da işmar yazı ile sayfalarca anlatılabilecek bir şeyi hem daha çarpıcı anlatıyor hem de daha kalıcı oluyor.
Video sanırım Çin işi ama üstündeki yazı bizden. Paylaşılan videonun üstüne “Milli Eğitim Bakanlarımızın hali” diye yazılmış. Bir kişi bir bidondaki sıvıyı başka bir bidona boşaltacak. Tabii boşalttığı bidonun ağzı da dar olduğu için boşaltırken sıvı yerlere dökülüyor. Hemen ikinci kişi geliyor, onu ayıplıyor ve elinden bidonu alıyor. Yanıbaşlarında olan huniyi alıyor ve ince yanını dolu bidonun ağzına takıyor, bidonu öyle boşaltmaya çalışıyor. Tabii sıvı gene dışarıya akıyor. Gelen üçüncü kişi bidonu boşaltmaya çalışana nasıl böyle yanlış iş yaparsın demek ister gibi bir yumruk vuruyor ve bidonu elinden alıyor. Ve huniyi bu sefer boş bidonun ağzına ters koyup sıvıyı boşaltmaya çalışıyor.
Tabii sıvı gene dışarıya dökülüyor.
Hikaye Neyzen Tevfik Usta’dan: Padişahın birinin soylu bir atı kaybolur. Bulana 100 altın vaat edilir. Biri atı bulup gelir ve padişahtan 400 altın ister. “Ben 100 altın vaat etmiştim” diyen padişaha, “Sultanım der, ben bu atı çayırda otlarken ya da ormanda gezerken bulsaydım, 100 altınınızı alacaktım. Ama ben bu atı bir okula girerken yakaladım, kuyruğundan çekip size getirdim.” Padişah “Ne var bunda?” diye sorunca da “Padişahım der, bu soylu at okula girseydi Allah korusun eşek olarak çıkacaktı...” diye cevap verir.
Şimdi siz karar verin: BİZDEKİ EĞİTİM MİLLİ MİDİR, PİLLİ Mİ?