"Zinhar Olmaz!" diyor kara kaplı kitap. Onun dediği, bir kişi için ne derlerse desinler reklam sayılır ve o kişiyi tanıtır. İnsanları güldüren reklam iyidir sözgelimi. Bu yüzden reklamcılar bunu bol bol kullanır. İnsanlar bir şeye gülüyorlarsa onu daha çok anımsarlar. Ona daha sevecen yaklaşırlar. “Üstüme pezevenk tanırsam şerefsizim” diyen bir adam pezevenkliğini elma şekerine batırıp sunmaktadır insanlara.
Nasrettin Hocanın da vardır böyle reklam kokan davranışları. Eşeğin kuyruğunu kesip, heybeye koyan, sonra da “Sen malı beğenmeye bak, kuyruk uzakta değil, heybede…” diyen hoca eşeğin kuyruksuz olmasını geri plana çekmektedir. Evet, reklamın kötüsü olmaz. Ama kötü reklam olur ki insanı canından bezdirir.
Bir öykü anlatırlar: Klasik Batı müziğini tanıtmak için Tunceli’de bir konser verdirirler. Tabii emirle konsere herkesin gitmesi sağlanır. Sonra da vatandaşa “Konseri nasıl buldunuz” diye sorarlar. Biri Tunceli ağzıyla, “Abovvv der, Dersim, Dersim olalı böyle zulum görmedi…”
Sözü belediye başkanımızın “Büyük Kumluca” adlı 3 sayılık bültenine getireceğim. Bülteni baştan sona inceledim. Bir kere başkanın “Büyük Ailem” ve “Büyük Kumluca” sözleri, yanlış anlaşılmaya elverişlidir. Nasıl mı? Bir sözcüğün altını dolduramıyorsanız o sözcük asıl anlamından uzaklaşır, komik olur. Biri, (Sanırım Müjdat Gezen’di) “İzahı olmayan şeyin mizahı olur” demişti. Ben bu örneklere bakarak Sayın Mustafa Köleoğlu’nun büyüklük kompleksi (megalomani) olduğunu bile düşündüm.
İşin öteki boyutu ise bültendeki her sayfada Başkan Köleoğlu’nun fotoğrafları var. Ortada dolaşıp vatandaşın sesine kulak veren biri “az konuşmanın çok konuşmaktan, alçak sesle konuşmanın bağırıp çağırmaktan daha etkili olduğunu öğreniverir.
“Peynir güzel de domuz derisine basılmış” diye bir söz vardır. Başkanın iş yapmasa da reklam yapma isteğini anlıyorum. Ama bir reklam ancak bu kadar kötü yapılabilir. 100 bin nüfuslu bir ilçenin belediye başkanından işini bilen ve işini iyi yapan bir kadro ile çalışması beklenir.
Aynı durum geçmişte Menderes Türel tarafından da yapıldı. Ben kendi adıma İncirağacı’ndan Asarderesi’ne inerken Menderes Türel’in “Yolunuz açık olsun!” diye sırıtan bir fotoğrafını görmüş epey hayret etmiştim. Tabii yol kıyılarına dikilen tabelalar da cabası.
Ustam, “İyi bir oyun üç aşamada kazanılır: Oyun başında, oyun ortasında, oyun sonunda…” demişti. “Yüksek Sürüş Teknikleri” konusunda yetkin bir sürücü de sürücülere “Hangi ayağınız başınızı belaya soktuysa sizi o ayağınız kurtaracaktır. Yani gaza bastınız, direksiyon hakimiyetini yitirdinizse ayağınızı gazdan çekeceksiniz. Frene bastınız, araba olduğu yerde dönmeye başladıysa, ayağınızı frenden çekeceksiniz” demişti.
Oyunun sonuna geldik. İnşallah kalan 3 ay iyi değerlendirilir de bunlar unutulur. Yoksa seçimlerin sonu şimdiden bellidir.
SOMSÖZ: DOSTUN ATTIĞI TAŞ BAŞ YARMAZ (ATASÖZÜ).