AKP iktidara geldikten sonra birçok konuda geriye doğru gidiş başladı. Onlar bunu her ne kadar ilericilik ve çağdaşlık adına yaptıklarını söylüyorlarsa da birçok konuda geriye dönük düzenlemelerin yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Bunların en yaygın olanı kılık kıyafeti serbest bırakan başörtüsü yönetmeliği olarak bilinen yönetmelik. Bu yönetmelik sayesinde kamusal alan falan kalmadı, ortalığı saçlı sakallı, terlikli donlu yönetmeliğin getirdiği serbestliği sulandıran uygulamalar doldurdu.

Fakat asıl değişiklik kafalarda oldu. Sağcısı da solcusu da olayları değerlendirirken aklı ve bilimi değil dini ve ahlakı referans olarak kabul ediyor. Hükümetin yanlışlarını eleştirirken bu akla yatkın mı, ülkemin çıkarlarına uygun mu diye değil, dinen doğru mu diye soruluyor. Herkes gelenek ve göreneklerimize uygun bir eğitim isterken yeni şeyler aramayı, düşünmeyi, istemeyi teklif edenlerin sesi kısık çıkıyor. Herkes Mehmet Akif’i, Necip Fazıl’ı, İsmet Özel’i tekrar tekrar okuyor, gelecekle ilgili vizyon çizmekten kimsecikler söz etmiyor. Bu ülkede Fesli Kadir’in ve Cüppeli Ahmet Hoca’nın düşünceleri dünyaca tanınmış bilim adamlarımızın düşüncelerinden daha makbul sayılıyor.

Nasıl peygamberimiz zamanındaki yaşam tarzını kutsayan Selefi’ler varsa, Atatürk zamanını kutsayan Atatürkçülerimiz de var. Atatürk’e ve kuruculara Cumhuriyet vatandaşıyım diyen herkesin borcu vardır. Ama Atatürk ne peygamberdir, ne de tarikat şeyhi. Ve Atatürk vefat edeli 85 yıl olmuştur. Bilmeliyiz ki artık çağlar eskisi gibi 300-500 yıl sürmüyor. 30-50 yıl bile sürmüyor. Cumhuriyet’in ilk yılındaki romantik Atatürkçü anlayıştan artık vazgeçip onun istediği aklın ve bilimin yoluna girmekte yarar var.

Atatürk’ü akıl ve mantık çizgisinden çıkarıp bir destan kahramanı yaptığımız zaman ona büyük zarar veririz. Buna ne Atatürk izin verir, ne de Atatürkçülük. 12 Eylül yönetiminin düştüğü hataya düşmemek gerekir. Cenap Şehabettin’in dediği gibi: Yerinde sayanlar, yürüyenlerden daha çok ayak patırtısı çıkarıyor.

SÖMSÖZ: BOĞULANA YAKLAŞAN, BOĞULUR.