Kapitalizmin, sulamanın ve depolamanın vahşisi olur da okumanın vahşisi olmaz mı? Pekala olur. Peki nasıl olur?

İnsanlar da hayvanlar ve bitkiler gibi bakılmaya, budanmaya ve eğitilmeye muhtaçtır. Bakılıp budanmazsa, çocukluk dönemlerinde rehberlik yapılmazsa kendilerini verimli kılacak alışkanlıklar edinemez. Bu durum okuma gibi güzel alışkanlıklar için de geçerlidir.

Çocuğunuz zeki. Her şeyi merak edip soruyor, araştırıyor. Bol bol okuyor. Siz büyük olarak onu akıllıca yönlendirmediğiniz takdirde bir süre sonra kendini hedefe götürmeyecek harcıalem şeylerle vaktini geçirecektir. Okuduklarını seçmek yerine önüne ne gelirse, eline ne geçerse okuyacak, bu da onun en değerli şey olan zamanı yitirmesine neden olacaktır.

Çocuğa Türk ve dünya klasiklerini okumasını önerebilirsiniz. Öğretmenler de yapar bunu. Ama öğretmenin çocuğunuzu gözlemek için yeterli vakti yoktur. Çocuğun okuma düzeyinin ne olduğunu, hangi tür ürünlerden hoşlandığını öğretmen bilmez, siz bilirsiniz. Eğer çocuğa düzeyine ve zevkine uygun eserler önermemişseniz çocuk onları hazmedemez. Dolayısıyla zevk de almaz. Bu durum onun okumadan yılmasına neden olur.

Çocuk daha küçük yaşlarda okuma çeşitlerini, hangi tür eserlerin altının çizilip not alınarak okunacağını öğrenmelidir. Ve kendine bir okuma güzergahı seçmelidir. Aksi halde tipide kalmış kişiler gibi kendi çevresinde döner durur. Bu da onun okuma zevkini budar.

İnsan beyni binlerce terrabitlik bir bilgisayar. Eğer onu güzel şeylerle doldurmazsanız abur cuburla dolar. Nasıl fidanın güzel ve ballı meyveler vermesi için budamak, beslemek, istediklerini vermek gerekiyorsa çocukların da beslenecekleri kaynakları iyileştirmek gerekiyor. Tabii bunu yaparken bazı öğretmenlerin yaptığı gibi zorlayarak değil ona doğru önerilerde bulunarak yapmalı. Her önerinin bir zorlama değil, bir teklif olduğu söylenmeli. Çocuk yapabiliyorsa yapar, yapamıyorsa henüz vakit gelmemiş demektir. Beklemek gerekir. Siz beş öneri getirirsiniz, o bir tanesini yapar. Onunla itiş kakış yaşamak iyi niyetinizi kirletir.

Bugün 65 yaşındayım. Böyle bir yönlendirme yapılmadığı için kendi çevremde dönüp durduğumu düşünüyorum. Gerçi durumundan şikayet eden pek bulunmaz. Herkes kendisinin en iyisi olduğunu düşünür. Ama ben okuma ve yaşama konusunda yol gösterenim olsaydı çok daha güzel ürünler vereceğimi düşünüyorum. Ne mutlu bize ki güzel ürünler veren insanlara yetiştik. Dileğimiz, bunların gittikçe çoğalması ve dünya çapında ürünler vermesidir.

İnsan bazı şeyleri zamanla öğreniyor. Bu bilgiler öğretmenlere en azından Türkçe-Edebiyat öğretmenlerine erken yaşlarda ulaşmalı. Ben birçok şeyi emekli olduktan sonra öğrendim. Bu yüzden öğrencilerime güzel eserleri nasıl bulacaklarını ve okuyacaklarını, onları nasıl işleyip ileride kullanacaklarını doğru dürüst öğretmedim. Kötü niyetimden değil, bilmediğimden…

Diyeceksiniz ki “Hocam sen okuyanı buldun da vahşisini ehlisini mi soruyorsun?” Bizim sözümüz okuyanlara ve okumak isteyenlere. Okumayanlarla da okumak istemeyenlere de diyecek bir şey yok.

SOMSÖZ: OKUMAK GEREK.