Geçen yazımızda sinerjiden söz edecektik, ama edemedik. Çünkü TDK’nın zevksiz adamları sinerjiyi kokmaz bulaşmaz bir sözcük olan “görevdeşlik” ile karşılamışlardı.
Sinerji bazılarımızın yaptığı, çoğumuzun da sakındığı bir etkinliktir. Yörüklerin bir toplantısında Yörüklerin bir araya gelemediği, ama doğuluların hemen bir araya gelip bir şeyler yaptığı dile getirilmiş ve bunun nedeni sorulmuş. Orada bulunan biri, “Yahu, demiş, Doğu insanının halaylarına bir bakın! Onlarca insan kolkola girer ve oyun oynar. Bizde ise ortaya bir tek efe çıkıp zeybek oynar. Oyunda bile bir araya gelemeyen kişiler iş dünyasında nasıl bir araya gelecek?”
Atalar. “Tek taş duvar olmaz” der. Doğrudur. Kişi tek başına olduğu zaman ne kadar becerikli olursa olsun kendi çevresinde döner, durur. Birlik, her zaman yapanlar huzur ve refah getirir. Hükümet adamlarımızın da sürekli dillerine doladıkları, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” sözü içi boş bir söz değil. Bence sinerji sözcüğüne Türkçe karşılık arayanlar, birlikten, dayanışmadan, el ele olmaktan, omuz omuza vermekten bir şeyler türetebilirlerdi.
Bir arkadaştan bir şey öğrendim: “Yol yormuyorsa yoldaşındandır” diyor. Gerçekten yola giden kişi yoldaşını iyi seçmelidir ki yol onu telef etmesin. İşte bir iş yapmak istiyorsak çevremizde bizi destekleyecek, bizi yönlendirecek ve şevklendirecek kişilere ihtiyacımız var. Halbuki bizim toplumumuzda destek değil, köstek olanlar çoktur. Halk arasında “Ho diyenin hoyuk (korkuluk) kadar faydası olur” derler. Bir iş yaparken farklı düşünceleri dinlemek ve işe yarayanlardan yararlanmak gerekmez mi?
Bizi ise yol değil, yoldaş yoruyor. Ne usta kalfasına güvenebiliyor, ne ortak ortağına. Baba oğluna güvenemiyor, satıcı müşterisine. Böyle bir ortamda ne iş yapılır, ne ticaret.
Laf biraz uzuyor ama söylemem gerekiyor: Eskiden hasta veya yaralı taşımak için iki kişi elleriyle birbirlerinin kollarını bileklerinden tutar ve öyle taşırlardı. Böyle yapınca taşıyanlar saatlerce taşısalar bile yorulmaz, taşınan nereden giderse gitsin hasar görmezdi. Ne kucakta taşımak gibi sakıncalı ne de sırtta taşımak gibi zahmetli olurdu. İşte bizim kalkınma yolunda böyle bir yönteme yani sinerjiye ihtiyacımız var.
Sinerji biraz da ata ot, ite et vermektir. Yani herkesin yeteneklerini sonuna kadar değerlendirmek. Bizde ise eğitim sistemimiz bir insan değirmeni. İnsanları öğütüp un ufak ediyor. Biz elma fidesinden armut vermesini bekliyor, vermeyince de ağacı kesiyoruz. Ya da yaylada yetişen ceviz ağacını sahile dikip meyve bekliyoruz.
Eskiden “elele” diye bir çeşit saadet zinciri vardı. Gerçi o biraz üçkağıt işiydi. Bir yerde kırılıp kopuyordu. Ama sinerjiye Türkçe bir ad verilecekse “elele” uygun bir karşılıktır. Dilde bu yöntemle bulunan karşılık da çoktur. Baş başa, sırt sırta, omuz omuza, dip dibe.. gibi. Tabii bu sözcük birleşik bir sözcük olacaktır.
Sözün özü; elele vererek bu yoksulluktan ve cahillikten kurtulabiliriz.
SOMSÖZ: ELELE…