Karar yazarı İskender Öksüz, 22 Eylül tarihli yazısına “Niçin Gelişmiş Ülke Değiliz?” başlığını atmış.

Bu soru yeni değil elbet. İskender Bey, kendi gençlik yıllarında da bu sorunun sorulduğunu ve cevaplar verildiğini söylüyor. Verilen cevapların, enerji darboğazı, tasarruf eksiği, köyden kente göç gibi mühendisçe cevaplar olduğunu söylüyor. İskender Bey’in gençliği bundan 60 yıl önce. Aslında sorular çok daha eski. Ta Tanzimat’a kadar dayandırılabilir.

Çıplak gözle baktığımız zaman geri kalmışlığımıza binlerce özür bulunabilir. Hepsi de geçerlidir. İskender Hoca kendisinin daha o yıllarda Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sonunda yerle bir olmasına rağmen nasıl 15 yılda derlenip toparlandığını bizim ise savaşta hiçbir yıkıma uğramamamıza rağmen nasıl geri kalmışlık potasında debelendiğimizi fark edip işin kıt kaynaklara bağlanmasının yanlış olduğunu anladığını söylüyor. Ve vardığı sonucu açıklıyor: İnsan sermayesinin kıt olması. Günümüzde bir ülkenin insan sermayesinin düzeyini ölçecek birçok ölçünün (parametre) olduğunu söyleyip geri kalışımızı da bu ölçülerde arıyor.

Gerçekten de biz birçok konuda uluslar arası ölçüleri tutturamadığımız gibi tutturma konusunda da bir gayret göstermiyoruz. Yazarın verdiği örnekler çok çarpıcı: Biz insan yetiştiremiyoruz, yetiştirdiğimiz insanları da “Giderlerse gitsinler” deyip yabancılara kaptırıyoruz.

Bu maküs talihimizi tersine çevirmenin yolu eğitimden geçiyor. Ama biz eğitimi düzeltmek için hemen hemen hiçbir şey yapmıyoruz. Atatürk, "Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür." diyor. Diyor da biz eğitim ordusunu ve insan sermayesini ya hiç görmedik ya da hafife aldık. Atatürk, “Türk milletinin heba edilecek bir tek ferdi bile yoktur” derken biz her fırsatta insanımıza kıydık.

Siyasetçilerin ucuz projelerine biz oy verdik. Bugün bile siyasetçilerimiz eğitimin kalitesini arttırmak, önemli projeleri Türk insanına yaptırmak yerine yabancılara ihale edip geçiyorlar. Birçok alanda teknoloji transferini yapamıyoruz. Çünkü teknolojiyi transfer etmek yetmiyor onun altyapısını oluşturmak, fabrikasını kurmak, pazarlama için ter akıtmak gerekiyor. Bizimkiler ise kolay yolu seçiyorlar. Yapsat değil, alsat yöntemini. Geçende bir yerde yazmışlardı: Aldığımız teknolojinin ancak yüzde 30’unu

kullanıyormuşuz. Her ne kadar hükümetimiz “İHA’larımız ve SİHA’larımızla” öğünse de öteki pek çok alanda teknoloji üretemiyoruz. Hele bugünkü eğitim sistemimizle ve kafa yapımızla daha uzun yıllar nal toplayacağa benzeriz.

Bence siyasetimiz de insan sermayemizin toplamından ibaret. Çünkü biz siyasetimizi de insan sermayemizi çoğaltacak kişilerden oluşturmuyoruz. Daha başka önceliklerimiz var. Elimizde ne var ne yoksa satalım, bugünü yaşayalım. Geleceğe hiçbir şey kalmasın varsın. Geleceği gelecekte yaşayacaklar düşünsün. Şöyle bir bakalım çevremize kimde bir gelecek tasarımı var? Siyasetçimizde mi? Aydınımızda mı? Halkımızda mı? Herkes ya geçmişle öğünüyor, ya da günümüze şükrediyor.

Elbette kötümser olmamak lazım. İskender Hoca onu da söylüyor: “Biz 85 milyonluk nüfusun yüzde 10’unu bile değerlendirebilsek bu çok büyük bir sermayedir” diyor. Gel gelelim değil onda birini yüzde birini bile değerlendireceğimize dair bir belirti yok.

SOMSÖZ: NE DEDİN?