BU KALDIRIMLARIN SAHİBİ YOK MU?

          Uygar toplumlarda herkes her şeyin sahibidir. Yani bir çeşit “kimsesizlerin kimsesi”dir. “Gelişmekte olan” toplumlarda ise hiçbir şeyin sahibi yoktur. insanlar başkalarının davasına sahip çıkmadıkları gibi kendi davalarına da sahip çıkmazlar. Çünkü o toplumlarda dava sahibi olmak belalı bir iştir. Bu yüzden herkes “bana ne” deyip topu bir başkasına atar.

          Avrupa’ya gidenler, “toplumun her yerde gözü kulağı olduğunu” anlatıyor. Hele sen çöpünü bir rastgele at. Hele sen kamu malına bir zarar ver. Hele sen bir kavgaya veya suça karış…. Anında zabıtayı ya da kolluk güçlerini kapında bulurmuşsun. Çünkü vatandaş hemen seni şikayet edermiş. Bizde ise böyle bir suç işleyeni kolluk güçlerine ya da zabıtaya şikayet etsen anında akraba ve taallukatını karşında bulursun. Ya da karşındaki kişi “Sen polis misin, zabıta mısın?” diye yüzüne çemkirir.  

          Bu yazıyı yazmamın nedeni kentimizde yapılan kaldırımlar. Günlerdir bu çamur gibi kaldırımlara birilerinin sesini yükseltmesini bekliyoruz. Yok, yok, yok… Halbuki işin bir yanı tüm vatandaşların; çünkü kaldırımları en çok vatandaşlarımız kullanıyor. Bir yanı esnafın; çünkü kaldırımların kıyısında esnafın dükkanları var ve vatandaş bu kaldırımlardan geçmezse esnaflar da iş yapamaz. Bir yanı şoförler derneğinin; çünkü kaldırımların uç kısımları yan sokaklara araç giriş çıkışını zorlaştırıyor. Bir yanı belediyenin…..

          Belediyemiz kaldırım işgallerine de pek müdahale etmiyor. Vatandaşımız sessiz diye bu kadar gailesizlik akıllara ziyan bir olaydır. Örnek mi istiyorsunuz? Cumhuriyet meydanının sağı solu, yukarısı aşağısı. Kaldırıma masa sandalye konmasını sağladıkları gibi getirdiler oraya bir de durak yaptılar. Vatandaşlar orada neredeyse omuz omuza geçecek. Vatandaşlarımız birbirine yakınlaşsın bayramlaşsın diye düşünmüşlerdir zahir.

          Başıboşluğun bu kadarı akıllara ziyan.

          Ancak ortada ne şikayet eden var, ne de şikayet edilen. Ya ne var? Mahalle dedikoduları. Ağzı kulağa çatıp sızlanmak.  

          Öte yandan küçücük bir uyarıyla daha güzel ve iyi planlanmış kaldırımlar, daha ferah dolaşım alanları mümkün değil midir? Vatandaş rahat rahat dolaşsa içi açılsa, esnafın da işleri açılsa fena mı olur? Ama bunlar vatandaş evinde otursun istiyorlar her halde.

          Efendiler bu kent bize her zaman lazım. Bu vatandaş da… Ferah kentler ve huzurlu vatandaş uygar olmanın birinci koşuludur. “Dar yerde yemek yemektense, bol yerde dayak yemek iyidir” der bir atasözü.

          Emniyete söylüyoruz, “Kaldırımlardan biz sorumlu değiliz, belediye sorumlu” diyorlar. Vatandaş derdini kime anlatacağını da bilmiyor, bilemiyor.

          SOMSÖZ: BİZE DE YAZIK!