Bugünlerde biraz keyfim kaçık. Üzerinizden ırak iyice üşütmüşüm. Ateş 40 derecenin üstünde. Hafakanlar basıyor. Fakat beni asıl dumur yapan şey 30 yıllık öğretmen arkadaşımın yekten “Sen başkanın aleyhinde yazıyorsun, öyleyse sana öteki partilerden koltuk çıkıyorlar” deyip işin içinden çıkması. Pir Sultan demişti ya hani: “Düşmanın attığı taş bana değmez/İlle dostun gülü yareler beni.”

Gazeteci her şeyi yazar. Gazeteci provakasyon yapar. Sen dolduruşa gelmeye hazırsan gazeteci dolduruş da yapar. Yeni Akit’in, Sözcü’nün, Karar’ın, Milliyet’in ve Hürriyet’in her gün yaptığı da budur: Kendine inanan okuyucuları arasındaki safları sıklaştırmak. TV ve radyo kanalları onlardan geri kalır mı sanıyorsunuz?

Oralarda yazanların, konuşanların yaşadıkları hayat boyunca edindikleri bir bakış açısı, yaslandıkları bir ideoloji var. Onlar orada bir birlerini değil, sizi bizi ikna etmek için çıkıp tartışıyorlar.

Bu konuşmadan ben şunu da çıkarıyorum: Sen sosyal demokrat eğilimli bir gazetecisin başkanı eleştirmemelisin. Benim öyle bir iddiam olmadı. Ama tut ki sosyal demokratım. Sosyal demokratlar çalışmamış bir başkana “Kardeş ne gibi icraatlar yaptın, bir konuşalım” diyemeyecekse bu eğilimdeki kişilerin “Tayip Erdoğan uzaya dört şeritli otoyol yapacağız dese inanırım” diyen AKP’lilerden ne farkı kalır? Bence hiçbir farkı kalmaz: O da göç kılı, bu da göç kılı.

Yazara “Şu konuda yazma bu konuda yaz” demeye kalkmak kimsenin haddi değildir. İşi de değildir. Çünkü o zemheri ayazında kürkle gezen biri değildir. Yoksul üşüyorsa o da üşür, yoksul güneşte yanıyorsa o da yanar. Pışpışlanarak büyümüş, zenginin ya da muktedirin koltuğu altında palazlanmış, dost ahbaplarla vur patlasın yaşamış pek az yazar vardır. Hepsi de bulunduğu yere okuyarak, yazarak, mahpushanelerde yatarak ve yaşadığı her anı damıtarak gelmişlerdir. Yoksunluğu da, yoksulluğu da, mahrumiyeti de, aşkı da dibine kadar yaşamışlardır.

Dahası hiçbir gazetecinin yarını teminat altında değildir. Bugün yandaş olan iktidar değişince itilip kakılmaya başlar.

Gazeteci ihale takip eder mi? Siyasetçi gibi gazeteci de hayatının her aşamasında denetlenmelidir. Kim tarafından? Vatandaşlar ve öteki meslektaşları tarafından… “Benim siyasetçim iyidir” yaklaşımının siyasetimizi nasıl duvara toslattığını bugüne kadar gördük. “Benim gazetecim iyidir, senin gazetecin haindir” anlayışı da duvara toslamaya mahkûmdur. Denetlenmezse, denetlenmeyen her güç gibi toplumun başına bela olur.

Okuyucu gazeteciden adil davranmasını beklemelidir. Öyle seni haber konusu yaptığı zaman gülelim eğlenelim, bizi haber konusu yaptığı zaman sövüp sayalım, olmaz. Çok iyi bildiğin bir konuda yazmışsa bile “Acaba ne duydu?” diye sorgulamak lazımdır. Söylediklerini muhakkak akıl süzgecinden geçirmek gerekir. Aksi halde gazeteci tarafından budala yerine konabilir.

Gazeteci yok sayılabilir mi? Bazılarımız kendileri okumayınca gazetecinin yok olduğunu sanıyor. Gazeteci bir tohumdur. Onun söyledikleri siz okusanız da okumasanız da bir yerlerde toprağa düşecek, çiçek ve meyve verecektir. Bu meyveler bazen acı ve kekre, bazen de tatlı ve şifalı olabilir. Size düşen onu göz önünde tutmaktır. Yani okumamakla ona hiçbir kötülük yapamazsınız.

Taşra insanı için gazete ve gazetecilik hakkında söylenecek çok şey var. Ama, “Gafile kelam, nafile kelam!”

SOMSÖZ: BUGÜNÜN HAİNİ, YARININ KAHRAMANI OLABİLİR. TERSİ DE…