Beşeri ilişkilerin önemli görüntülerinden biri anlatmak ve dinlemektir. Bazı kişiler kendi içlerine dönüktür. Başkalarını değil, kendilerini dinlemekten hoşlanırlar. Bazı kişiler de bildiklerini, gördüklerini, düşündüklerini muhakkak anlatmak isterler.

Vara yoğa konuşmak, ama mutlaka konuşmaktır işleri güçleri. Ben bu ihtiyacı konuşamayan insanlarda bile gördüm ve hayret etim. Bir kahvede birkaç konuşma özürlü bir araya gelmişler, işaret diliyle hararetli hararetli bir şeyler anlatıyorlardı.

Demekki anlatmak bir ihtiyaç diye düşünmeden edemedim.

Anlattığı şeyi ne olursa olsun keyif alarak ve ballandırarak anlatabilen kişi pek azdır. Onlar her zaman anlatacak bir şeyler bulur ve kendilerini dinletirler. Naki Tezel ve Eflatun Cem Güney’in masalları böyledir. Eskiden nineler böyle yaparlarmış. Çook eskiden bir ara rahmetli Adile Naşit televizyona çıkmış ve güzel şeyler anlatmıştı. Onların anlatış tarzını bilen kişiler için çağdaş stendupp’çıların konuşmaları çok zorlama oluyor.

Doğu Anadolu’da uzun kış gecelerinde aşıklar halk öyküleri anlatırlardı. Onlardan etkilenen bazı kişiler radyo programları yaparlardı ki tadına doyum olmazdı.

Köy yerlerinde sadece laf dinlemek için eskilerin etrafında dönüp duran ve boğazı dolusuna akşamlara kadar çalışan kişiler bilirim.

İnsanlarla ilişki kuran kişi öncelikle güzel konuşacak ve güzel anlatacak. Ne karşısındakinin anlayamayacağı kadar kısa, ne de bıktıracak kadar uzun. Ne boşluk bırakacak, ne de gereksiz tekrarlarla karşısındakini usandıracak.

Güzel anlatmak bir sanattır. Kişi akıllı olacak, birikimli olacak, dili iyi bilecek gerekirse taklit bile yapacak. Dilde orta yolu bulacak, yöresel ağızla konuşuyorsa güzel konuşacak. Bazen susmanın da konuşmak kadar etkili olduğunu bilecek. Dinleyenlerin nabzını tutacak. Onların nelere güldüğünü, nelere ağladığını bilecek. “Şunu da anlat!” dedikleri zaman kendini azıcık naza çekecek, ama nazı da tadında bırakacak. Konuşmasını anılarla, fıkralar ve anekdotlarla süsleyecek. Ama her zaman bütün bildiklerini sergilemeyecek. Testinin dışarıya suyu sızdırması gibi yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara verecek ki verdikleri tatlansın, ballansın.

Böyle bir konuşmadan dinleyen de anlatan da keyif alır. Birkaç kez tekrarlansa bile bu keyif azalmaz. Çünkü anlatan, her seferinde anlattığı şeye yeni bir lezzet katar.

Sadece anlatılanları dinleyen doyuma ulaşır sanmayınız. Anlatan da dinleyenlerin bakışlarından, gülücüklerinden, beden dillerinden, hatta nefes alışlarından bile, doyuma ulaşır. Anlattıkça coşar, coştukça anlatır.

İster anlatan olun ister dinleyen… Ne mutlu böyle dostları olanlara… Çünkü onlar gerçek dert ortağıdır.

SOMSÖZ: ANLATMAK VE DİNLEMEK… İHTİYAÇTIR.