ÇOK ÇALIŞMAK LAZIM ÇOOOK

Hükümetimizin başarılı olup olmadığını çeşitli ölçütlere göre ölçüyor ve başarılı ya da başarısız diyoruz. Bir kısım insanımız için Ayasofya’nın ibadete açılması hükümetin başarılı olduğunu gösteriyor. Bazı kişiler ise uzaya insan göndermemizle öğünüyor. Dün TRT’de dönen bir haber Yalova Çınarcık’ta donanmamıza teslim edilecek olan platformlar dönüp duruyordu. Kuzey Irak’ta kaç terörist imha edilmiş, o da bir başarı ölçütü.

Muhalefet ise basın özgürlüğünün kısıtlanmasından giriyor, Türk parasının pul olmasından çıkıyor ve hükümeti başarısız buluyor. Başarının da başarısızlığın da ölçüsü hangi pencereden baktığınıza göre değişiyor.

Şurada anlaşalım: Başarının ölçüsü, başka ülkelerle karşılaştırma yaptığımız zaman ortaya çıkar. Yani evrensel ölçekte gelirimiz, huzurumuz, işimiz ve aşımız ne kadar çoksa başarılı sayılırız. Yoksa başarı adına dökülen diller bir çeşit kendimizi tatminden öte geçmez.

Başarılı olup olmadığımızı anlamak için kendimize bazı sorular sormaktan korkmamak gerekiyor. Topraklarımız ve denizlerimizi yeterince işleyebiliyor muyuz? Ormanlarımızı, meralarımızı işleyebiliyor muyuz? Ürettiğimiz tarımsal ürünleri ne kadar değerlendirebiliyoruz? Ne kadar katma değer ekleyebiliyoruz? Madenlerimizi ne kadar işleyebiliyoruz? İnsanımız sağlıklı mı? İnsan kaynaklarımızı ne kadar değerlendirebiliyoruz? İnsanımızın donanımı, öteki ülke bireylerinin yetenek ve becerileri ile yarışabilecek boyutta mı? Çevreyi ne kadar temiz tutabiliyoruz? Doğal afetlerle ne kadar başarılı mücadele edebiliyoruz?

Bu sorular çoğaltılabilir. Bir ülke insanı soğuk su varken balık yetiştirmiyorsa, çayırlar varken hayvanını çoğaltmıyorsa, ormanlarda ağaçlar çürürken soğukta üşüyorsa tembeldir. Bu kadar değil. Devlet vatandaşına güvenmiyorsa,  çalışmak isteyen vatandaşını itip kakıyorsa, emeğin ve yeteneğin hakkını almasını engelliyorsa o ülkenin siyasetçileri kötü niyetlidir.

Çalışmanın ve üretmenin sınırı da yoktur. Tarlasına giden yolu düzelten, sınırındaki ağacı aşılayan, böğürtlen varsa kesen, dereye çöp dökeni uyaran kişi çalışıyor demektir. Bir kediye su veren, bir kuşa yem döken kişi de… Toprağa karışıp giden bir suyun önüne bir tekne yapan, dağlardan kozalak toplayan, kırlarda açan çiçeklerin adını öğrenen de…

Bir yönetim vatandaşın önünü açmak yerine karşısına dikiliyorsa o yönetim bu ülkenin ilerlemesini istemiyor demektir.

Önümüzdeki günlerde size yerel seçimlerle ilgili isteklerle geleceklerdir. Kimi muhtar, kimi aza, kimi başkan olmak için sizin oyunuza talip olacaktır. Siz eğer gelen kişinin kim olduğunu, ne olduğunu, nasıl hizmet edeceğini sormadan “oyum senin” derseniz beş yılda bir gelen bu fırsatı kaçırırsınız. Böyle yaparsanız “güvercin uçurup padişah seçen kişilerden” bir farkınız kalmaz. Bedelini de siz ödersiniz.

Çalışma konusundaki en yetkin sözü söyleyen Mustafa Kemal Atatürk,, “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” der. “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak.” sözü de ona aittir.

Bu ülke için, bu belde için, bu mahalle için, bu sokak için… Sen yanmazsan, ben yanmazsam kimse yanmaz. Ambarda tane varsa sen de tok, ben de tok. Ambarda tane yoksa sen de aç, ben de aç.

SOMSÖZ: TARLADA TANEYİ ÇOĞALTMAK LAZIM.