Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi’nde bir bölüm: Eğitim müzesi. Bu müzede Cumhuriyet dönemindeki eğitim araç gereçleri ve evrakından örnekler var.

Proje epey eskiymiş. Ürünler ilçelerden derlenmiş. Epeyce de ürün derlenmiş. Eskiden okulların laboratuarları, yayın odaları, spor odaları, kütüphaneleri vardı. Laboratuar o okulların kalbiydi, beyniydi. Taşradaki okulların laboratuarlarında bile her türlü cihazın bulundurulması esastı.

Bu müzede boy boy daktilolar, yayın cihazları, dia ve slayt gösterme cihazları, ziller, elektrik ve buhar aletlerinin nasıl çalıştığını gösteren prototipler, deney malzemeleri, sınıf geçme defterleri, kayıt defterleri… Eğitimle ilgili aklınıza ne gelirse vardı. Özellikle yeni kuşaklar için Türk eğitim tarihi hakkında bilgi verici birçok şey bolca bulunuyordu.

Öğrendim ki Ziya Selçuk hoca bu müzelerden her ilde birer tane kurmuş ve donatmış. Önce bir proje olan bu etkinlik 2019 yılında ete kemiğe bürünmüş. Antalya’da bu müzenin bir örneği Aksu Fen Lisesi’nde kurulmuş.

Tarih, toplumların olduğu gibi bireylerin de belleğidir. Belleğini yitirmiş bireyin nasıl biri olabileceğini Alzheimer hastalarından biliyor olmalısınız. Zaten tarih günümüzdeki her bilim ve sanatın geçmişini inceleyen bilim. Edebiyat tarihi, sanat tarihi, bilim tarihi, eğitim tarihi, kent tarihi… Çoğaltabilirsiniz.

Gittiğim köklü okullarda o okulun tarihi ile ilgili materyaller ve bu materyallerin sergilendiği bir köşe aradım. Ama bulamadım. Bunlardan Aksu Öğretmen okulu, Antalya Lisesi ve Isparta Gönen Öğretmen okulu bazılarıydı. Bu okullardan gerek kentin gerekse ülkemizin kaderine hükmetmiş kişiler yetişmişti. Bunlardan bir kısmı hayattaydı. Ama 4-7 yıllarını geçirdikleri okullarda tozları bile yoktu.

Bu okullar belleğini yitirmişti.

İlk okulu köyde okudum. Hiç unutmuyorum: Birgün öğretmenimiz, “Çocuklar! Bulutlar nasıl oluşur hiç düşündünüz mü?” diye bir soru sormuştu. Biz kuşçuk aklımızla onu dumana benzetmiştik. Yaşadığımız yerde sis olmadığı, çaydanlıktan ya da tencereden çıkan buğuları da iyi gözlemediğimiz için bulutla buğu arasındaki ilişkiyi fark edememiştik. Öğretmenimiz (Senem Güler’e buradan selam ederim) bize bulutun aslının denizlerden, göllerden ve topraktan yükselen buğu olduğunu anlattı. Sonra okulumuza yeni gelmiş bir buhar makinesini gösterdi, çalıştırdı. Biz ısınan suyun ne büyük bir güç olduğunu, bunu hareket enerjisine çevirerek ne büyük mucizeler gerçekleştirildiğini o zaman öğrendik. O küçücük makinede insanlığın bilimde yaptığı büyük sıçramanın izleri vardı.

Bunlar simgedir. Okuduğum okullarda ilçenin, ilin ve ülkenin tarihinde iz bırakan birçok kişi vardır. Bu kişiler yukarıda söylediğim küçük küçük materyallerin toplamıdır. Tabii bunların içinde eğitim ortamı, okul idaresi, personeli ve öğretmenler, hatta okulun bulunduğu mahalle bile, vardır.

Ben mümkün olsa her ilçede, her okulda böyle bir müzenin, köşenin olmasını isterim. Hem de en merkezi okulun en merkezi yerinde. Yoksa yapboza dönen eğitimimiz mankurtlar yetiştirmeye devam edecek. İnsanlarımız okul arkadaşları olan insanlarımızı, yaşadıkları kenti ve ülkeyi sevemeyecekler. Sonuç olarak ne kendileri mutlu olacak ne tanıdıkları insanlar. Ne de hizmet ettikleri kurum…

SOMSÖZ: SİZ NE DERSİNİZ?