Televizyondaki dizilere bakıyorum, güzelinden en çirkinine, pos bıyıklısından tığ bıyıklısına, sarışınından esmerine, kel kafalısından at kuyruğu saçlısına bin bir çeşit insan var.

Kadınlar ve kızlar da aynı. Sinema ve tiyatrodaki, sahnelerdeki yıldızlara bakıyorum gene aynı. İş dünyası, siyaset dünyası onlardan geri kalır sanmayınız. Kısacası Türkiye’de ne kadar meşhur adam varsa hepsi de Türkiye’nin farklı yerlerinden.

Antalya’nın yetiştirdiği yıldızlara bakıyorum, bir elin parmaklarını geçmiyor. Adana, Mersin, Muğla… Tüm kıyı illerimizin Türk sanatına, kültürüne ve siyasetine hangi kişileri eklediğine bakıyorum, cevap doyurucu değil. Yörükler ve Türkmenler sanat bakımından ülkeye bir şey eklememiş görünüyor. Yani ne ünü Türkiye sınırlarından öteye geçmiş bir Neşet Ertaş’ımız var, ne bir Zülfü Livaneli’miz. Bir Musa Eroğlu var, o da neredeyse tek tabanca. Kumluca’mızdan bir İrfan Değirmencioğlu çıktı, onu da gören bilen yok. Kemer’den Hüseyin Poyraz kardeşimiz var. İngilterelerde tiyatro yaptığı söyleniyor, onu da bilmiyoruz.

Muğlalılar! Antalyalı, Mersinli, Adanalılar!

Bizi İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de layıkıyla temsil edecek kişilere ihtiyacımız var. Biz Yörükleri, Türkmenleri sinemada, tiyatroda, bestede, çalgıda, sporda, siyasette temsil edecek kişilere ihtiyacımız var. Bizim kültürel değerlerimizi yöresel olmaktan kurtarıp ulusal ve küresel düzeyde temsil edecek kişilere acil ihtiyacımız var. Sebze meyve yetiştirerek, güneş deniz kum satarak, inşaat yaparak da olmuyor. Belki zenginliğimiz kendimize yeter, ama yöresel değerlerimizin ulusal ve küresel ırmağa karışması, ona bir şeyler eklemesi gerekiyor. Özellikle sanat ve siyaset açısından.

Bunun yolu eğitimden geçiyor. Sahiller avukata, öğretmene, diş hekimine, mühendise doymadı mı? Çocuklarımızı biraz da sanat eğitimine yönlendirsek tiyatroya, şarkıya, resme, fotoğrafa, film yönetmeye… Biliyorum bu meslekler çilelidir, masraflıdır. Uzun zaman ister. Yetenek ister, eşşek gibi çalışmak ister. Ama zora talip olmanın vakti gelmedi mi? Bizim ürettiğimiz bir kamyon sebzenin parasını o yıldızlar bir reklamdan kazanıyor. Bizim bir yılda kazandığımız parayı o yıldızlar bir şarkı seansında kazanıyor. Ve bizim yıllar boyu peşinde koştuğumuz haklarımızı eller bir köşe yazısıyla elde ediveriyor.

Daha iyi, daha güzel bir hayata, ticarette, siyasette ve özellikle sanatta köşe başlarını tutarak sahip olabiliriz. Aksi takdirde köşe başını tutanlar bizi uşak gibi kullanırlar da haberimiz bile olmaz.

Denizimiz, kumumuz, güneşimiz, sebzemiz meyvemiz… Atımız, yatımız, katımız… Hepsi bir Özay Gönlüm etmiyor. Öyleyse Özay Gönlümler yetiştirmenin yoluna bakmak gerekiyor.

SOMSÖZ: UÇURTMA DEĞİL, YILDIZ OLMAK GEREKİR.