GURUR KAYNAĞIM 1

Üniversitenin edebiyat bölümüne tesadüfen girmiştim. Gerçi okumayı seven biriydim, ilk zamanlardan beri yazma denemeleri de yapardım. Ama bunlar bilinçli şeyler değildi. Lisede edebiyat öğretmenlerimizden biri bir roman yazmıştı. Ama edebiyat öğretmenliğinin de yazarlığın da kişiyi özel yaptığına dair bir konuşma geçtiğini anımsamıyorum.

Edebiyat öğreniminin bizi nereye götüreceği hakkında bilgilerimiz bile bulanıktı. Beni DTCF’nin edebiyat bölümüne yönlendiren tek neden özellikle Cumhuriyet dönemi edebiyatı ürünlerini yakından tanımak gereksinimiydi.

Türkçenin dünyada vermiş olduğu yazılı ve sözlü bütün ürünlerin edebiyat ürünü olduğunu ancak edebiyat bölümüne girdikten sonra öğrendim. Türk kültürünün çeşitli dönemlerdeki yansımalarını edebiyatın merceğinden inceliyorduk. Öğretmenliğim sırasında da gördüm ki edebiyat derslerinde Türk kültürünün ne ürünlerini ne de şahsiyetlerini tanımak mümkün. Türk milletinin ne Yunus’unu, ne Dede Korkut’unu, ne de Nasrettin Hoca’sını edebiyat derslerinde tanımak mümkündür. Onların her biri bir ömür, binlerce hikmet ve gerçek, edebiyat dersinde bunlara ayrılan zaman ise bir ya da iki saat.

Edebiyat fakültesindeki derslerin bize birkaç metot ve disiplin dışında çok bir şey öğrettiği söylenemez. Asıl öğrendiklerimizi okuyarak ve tartışarak öğrendik. Okul bir öğrenim yeri olduğu kadar bir iklimdir de. Okula girdikten sonra insan bölümüne göre kitapları ve kültürel etkinlikleri daha yakından izlemeye başlıyor. Biz de Tanpınar’ı, Mehmet Kaplan’ı, Zeynep Korkmaz’ı ve Doğan Aksan’ı okula girdikten sonra tanımaya başladık. Aynı zamanda Türk Dil Kurumu’nun, Türk Tarih Kurumu’nun, Kültür Bakanlığı’nın ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün, Milli Kütüphane’nin çalışmalarını ve yayınlarını da o zaman yakın takibe aldık. Gittiğimiz yerlerde kitapçıların önünde durup kitapları karıştırmayı, gazete yazılarını okumayı da o zaman iş edindik.

Ve tüm bildiklerimizi bu yöntemle öğrendik.

İnsanların gurur duymak için hiçbir fırsatı kaçırmadığını biliyoruz. Kimimiz mesleğiyle, kimimiz malı mülküyle, kimimiz de şeyhimizle, dinimizle, hatta bedensel güzelliklerimizle öğünürüz.

Dindar kişiler, Allah’ın kitapları insanları ve dünyayı güzelleştirmek için gönderdiğini düşünür ve hayatının merkezine dini inancı koyar. Bilim adamları aklı ve bilgiyi, doğa bilimleriyle uğraşanlar doğayı… Sanat adamları da sanatı koyarlar merkeze. Her sanat ayrı bir dünyanın merkezidir. Taşa, ağaca, kumaşa, kamışa madene can verip ölümsüz kılanları görmediniz mi? SÜRECEK

SOMSÖZ: DÜNYAYI GÜZELLİK KURTARACAK.