Şehit edip omuzlarda yürüttü,

Bu dizede ölenler “şehit” olarak niteleniyor. Şehit sözcüğü dinimizde çok saygın bir kavramı ifade eder. Ama son yıllarda siyasi tasarruflar yüzünden bu kavramın içi boşalmıştır. Dediğimiz gibi 68 ve 78 kuşağı davasında son derece samimi idi. Ama bu kuşaktan olup da ölen herkesin şehit olduğu söylenemez. Hele o dönemdeki birçok siyasinin dediği gibi “bizden ölenler şehit, sizden ölenler leş” anlayışı şehadet kavramını sıradanlaştıran bir tutumdur. Maalesef bu anlayış hâlâ gemi azıya alarak devam etmektedir.

Seni zindan, beni gurbet çürüttü,

Zindan ve gurbet insanı nasıl çürütür? İnsan istediği gibi gezip tozamazsa çürür. Çürümek, bir çeşit yavaş yavaş ölmektir. Bir genç düşünün: Yeni şeyler öğrenme, keşfetme ve üretme çağında. Ama zindana girmiş, yılları hiçbir şey öğrenmeden, hiçbir şey keşfetmeden ve üretmeden geçiyor. Aynı durum sürgünde olanlar için de geçerlidir. İnsan hiçbir şey yapmadan kendi çevresinde döner durur.

Burada şu soruyu da kendimize sormalıyız: Acaba Ülkücü gençlik gerçekten çürümüş ve tükenmiş midir? İhtilal sonrasında kurulan Özal hükümetlerinde olsun, öteki hükümetlerde olsun Ülkücü gençliğe vatana ve millete hizmet etmek için fırsatlar verildi. MHP de iktidar ortağı oldu. Vekillik ve bakanlık yapanlar oldu. Ayrıca ülkücü camiadan birçok kişi önemli üniversitelerde kariyer yapıp önemli kurumların başına geçti.

(Ülkücü camia bence ilk önemli sınavını Türki Cumhuriyetler bağımsızlık kazanırken verdi (1992).Yurtdışındaki Türklerin kaderi oylanırken Ülkücü camia önemli görevlerdeydi. Ama bizim kanımız Ülkücülerin o konuda fazla inisiyatif almadığıdır. Almayışlarını da ben hiçbir ön hazırlıklarının olmamasına bağlıyorum. Yani biz Kırım’daki, Doğu Türkistan’daki, Musul ve Kerkük’teki Türkler için ağıtlar yakarken plan proje yapmayı gene ellere emanet etmişiz.

O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.

SÜRECEK