KENDİMDEN ÇOK SİZE GÖNLÜM ÜZÜLÜR,

SOFRALARDA ELİM KOLUM ÇÖZÜLÜR,

LOKMA GELİR BOĞAZIMA DİZİLİR,

O TOPRAKTA, SEN ZİNDANDA, BEN SÜRGÜN.

Kendimden çok size gönlüm üzülür,

68 ve 78 kuşağının önemli bir özelliği de diğergam olması yani kendinden çok başkasını düşünmesidir. Bu dizelerde Ozan Arif’in bu iki kuşak adına üzüldüğünü görüyoruz. “Yiğitlik” elbette mücadelede ön safta yer almaktır. Bizde yiğit, kutsal değerler uğruna kendini feda edebilen kişidir. Hâlbuki bir ozan, “Vatan için ölmek de var/Fakat borcun yaşamaktır” diyerek gerçek yiğitliğin ölmek ve öldürmek değil, yaşamak ve yaşatmak olduğunu telkin eder hepimize.

Fakat 12 Eylül öncesinin iklimi ölmeyi ve öldürmeyi yücelten bir iklimdi. Bu dörtlükte geçen, “üzülmek, eli kolu çözülmek ve lokmaların boğaza dizilmesi” üzüntüyü, kahrolma derecesindeki üzüntüyü, anlatır.

Sofralarda elim kolum çözülür,

Yiğit, sade tanıdıklarının değil bütün insanlığın çilesine talip olan kişidir. Gerçi burada Ozanımız sadece ülkücüler için ağıt yakmıştır. Ama zımnen o bütün insanlığın kaygılarını içinde taşır. Çünkü o ozandır. Belki gençliğinde sade bir camianın sesi olmaya özen göstermiştir. Ancak Ozan Arif derece derece yükselmiş ve bir kuşağın sesi olmayı başarmıştır.

İşte sofralarda elinin kolunun çözülmesi bu yüzdendir: “Biz akılı ve donanımlı olmak iddiası olan bir kuşaktık. İmkânlarımız da vardı. Ülkemizin yer altı ve yerüstü kaynakları bizi sağlıklı, mutlu ve huzurlu kılmak için her türlü zenginliğe sahipti. Ama biz ne yaptık? Birbirimizi yedik. Kimimiz öldü, kimimiz hapse girdi, kimimiz de sürgünlerde sürünüyor. Bunun müsebbibi kimdir? Kimlerdir?”

Lokma gelir boğazıma dizilir,

Bunları düşünen bir kişinin lokmalar boğazına dizilir elbet. Ben bu dizeden ozanımızın kendi kuşağını da suçladığını düşünüyorum. Bizde “suçukmak” diye bir sözcük vardır. “Kendini suçlu hissetmek.” Tam da lokmaları insanın boğazına dizen bir histir.

Bu dizelerden ben Ozan Arif’in bizim kuşağın yiğit, özverili kişiler olmasını istediği kadar birazcık da “Biz ne yaptık? Kendimizi nasıl kullandırdık ve çöpe atıldık?” diye sorgulamasını istediği kanısındayım. Öyle ya! Akıllı olmanın, yiğit olmanın bir anlamı da başkasının bizi kullanmasına izin vermemektir. Yiğit kendi sözünü kendisi söyleyen, bedelini de gözünü kırpmadan ödeyen kişidir. Bizim basiretimiz mi bağlandı da böyle kurda kuşa yem olduk demek gerekmez mi? Bence gerekir. Ama bizim tayfa yiğitliğe toz kondurmamak için ser verseler de sır vermiyorlar. İttihat ve Terakki’nin yiğitleri de böyleydi. Onlar da “Biz nerede yanlış yaptık?” diye sorgulamak yerine öğünmeyi ya da sessiz kalmayı seçtiler.

O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.

SÜRECEK