KADER HÂLÂ BİZE BÖYLE BAĞ OLSUN,

DÜŞMANLARIN YÜREKLERİ YAĞ OLSUN,

NE YAPALIM VATAN MİLLET SAĞ OLSUN,

O TOPRAKTA, SEN ZİNDANDA, BEN SÜRGÜN.

Kader hâlâ bize böyle bağ olsun,

Ozan Arif de yukarıda söylediğimiz sıradan insanlardandır. O ne fikir namusuna halel getirecek en ufak bir taviz vermiş, ne de bir yağlı çöreğe sahip olmuştur. İnandığı gibi yaşamaya, yaşadığı gibi inanmaya ve düşüncelerini en yüksek perdeden söylemeye devam etmiştir. En büyük üzüntüsü de ülkenin ve milletin hâlâ ikinci, üçüncü ligde oynuyor olmasıdır. Devletin kendi çocuklarının önünü kesmeyi sürdürmesidir. Deyim yerindeyse Türk milletinin kaderi bağlıdır. Yıldızı bir türlü parlamamaktadır.

“Kaderi bağlı” olma konusu kişinin veya toplumun ellerinin, ayaklarının bağlı olmasından daha zor bir durumdur. Ozanlar bazen uyak sayesinde bazen de farkına bile varmadan öyle bir söz kullanırlar ki en uçtaki düşüncelerin bile ötesine geçebilirler. Ozan Arif de böyle bir zirveye ulaşmıştır.

Düşmanların yürekleri yağ olsun,

Bir kişi ya da topluluğun işleri kötüye gitti mi düşmanlarının biti kanlanır, yürekleri yağ bağlar. Tam “Taşlar bağlı itler salık” deyiminde belirtildiği gibi bütün kötü niyetliler her köşeden saldırmaya başlar. Tabii onlarda her hangi bir bağlayıcı kayıt da olmadığı için her biçimde saldırırlar. Arabanın tekerleği kırılmıştır. Yol gösteren çoktur. Ülkücü camiaya yapılan en haksız suçlamalardan biri kendilerini devletin bekçisi saymaları. “Devletin askeri var, istihbaratı var, polisi var, hükümeti var. Sen kim oluyorsun da devleti kurtarmaya kalkıyorsun?...”

Ne yapalım vatan millet sağ olsun,

“Vatan millet sağ olsun!” Bir dava uğrunda her şeyini, hatta canını bile kaybedenlerin son sözü budur. Bu sözle umutlar biter, yolun sonu gelir.

Müslüman, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” der ve davası için ölüme güle güle gider. Solcusu da sağcısı da davasına inanan, millet için, dini için, Allah için ipe gönderseler gene vatan millet sağolsun diyerek gider. Gözünü bile kırpmaz. Celladın ayakları altına koyduğu tabureyi kendi ayaklarıyla tekmeler ve ölüme yürür.

Aslında bu tutum onların bir yaklaşımından ileri gelir: Kendi ölümleri yolun sonu değil, yepyeni bir çığırın başlamasıdır. O yolu izleyenler er veya geç hedeflerine ulaşacaklardır. Bu söz ülküsünün kutsallığına inanan herkesin söyleyeceği sözdür. Geçmişte birçok kişi bu sözü söylemiş ve boynunu celladın yağlı ipine teslim etmiştir. Böyle kişiler yasadan kaçmayı da, arkasından dolaşmayı da kendilerine yakıştıramazlar. İttihat ve Terakki’nin meşhur tetikçisi de, Boğazlıyan kaymakamı da bu şekilde yürümüştür darağacına.

O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.

SÜRECEK